DOLAR

32,3623$% -0.37

EURO

34,6880% -0.4

GRAM ALTIN

2.394,02%-1,17

ÇEYREK ALTIN

3.942,00%-1,04

TAM ALTIN

15.738,00%-1,15

BİST100

10.182,06%1,36

BİTCOİN

1912084฿%2.55113

Akşam Vakti a 20:08
İstanbul PARÇALI BULUTLU 14°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Ütopya nedir?

Distopyalar , başarısız ütopyalar mıdır?

Geçtiğimiz yüzyılda ortaya çıkan birçok ütopyanın ortak noktası daha iyi bir dünyaya dair bir inancı paylaşmaları ve “herkes”in arzusunun ortaklığı inancından türeyen bir dünyanın kurallarını ütopik dünyadaki herkes için geçerli kılma çabalarıdır. Oysa bu inançta ve çabada doğası gereği sorunlar vardır. İlk olarak ütopik dünyanın kurallarının, pratikteki sonuçlarının herkese uygunluğunun imkansızlığı sorunu söz konusudur. Herkese uygun ve mükemmellik iddiası taşıyan ütopik sistem çoğunluğun karşısındaki azınlığın, bireyin, ötekinin hakkını, arzusunu yok sayarak ve görmezden gelerek gasp eder. Mükemmellik ideali bir dayatma unsuruna dönüştüğü an ironik şekilde ütopya distopyaya evrilebilir. Örneğin aydınlanma düşüncesi akıl ve bilimin önderliğini ve ilerlemeyi itiraz edilemez, çiğnenemez düsturlar olarak kabul etmiştir. Buna karşı çıkan tüm çatlak sesleri de susturmuş ve yok etmeye çalışmıştır.bu da tam olarak bir totalitaryenizm tablosudur. Oysa devrim ve yeni yüzyıla dair hareketler ilk olarak totalitarist sisteme, tek bir elde toplanmış güce karşı olarak ortaya çıkmıştı ve ortaya çıkma motivasyonu halkın özgürlük istemiydi. Ancak devrimin varış noktası ortaya çıkış motivasyonunun tam tersi bir noktaya evrildi. Modernizmin ilerleme ideali de doğanın katli, nükleer facialar, ekolojik yıkım gibi ortaya çıkan korkunç sonuçlarla düş kırıklığına uğrayarak kendi kendini tüketen bir makineye ve kendi kuyruğunu sokan yılan metaforuna evrilebilir. Dolayısıyla ütopyalar öyle ya da böyle totaliterlikle sonuçlanır çünkü ütopya bir anti ütopyayı(distopyayı) da kötü ikiz kardeşi olarak beraberinde getirir. Bu ikizlik aynı bedeni paylaşan çelişkili bir ikizliktir. İkiz kardeşlerden görünürde iyi ve mükemmel olanı(ütopya) başarısızlığa uğradığında yerini kolaylıkla diğer kötü kardeşine(distopyaya) devredebilir. “nasıl ki, bilime olan inançta bocalamak, bilimsel distopyaları türettiyse, siyasi mühendislikte inancın sarsılması da, totaliterliğin modern siyasi distopyasını yaratır… more’un hem iyi bir yer” hem de hiçbir yer olma durumuyla sağladığı kelime oyunuyla tahayyül edilen ütopia’nın hemen her yerde bulunabilen epey kasvetli bir yer olma potansiyeline sahip olması çelişkilidir.” (ütopya edebiyatı,s.14)
ütopyaya bir düşü andıran iyimserlik hali, distopya ise karamsar, kasvetli, tekdüze, kabus gibi bir cehennem hali ise bu iki kavramın kullandığı paradigmaların birbirinin tam zıttı olduğunu iddia edebiliriz. Ancak ikisinin temel malzemesi aynıdır. Yani ikisi de bir gelecek vizyonu, tasarımına sahiptir ancak bu malzeme iki kavram tarafından birbirine tam zıt perspektiflerce kullanılıp yorumlanır. Buradan yola çıkarak bir gelecek öngörüsüne ütopik ya da distopik demek, bir yorumlama farkıdır diyebilir miyiz? Ben bu soruyu zayıf bir soru olarak görüyorum. Çünkü kişisel yorumlamaların ötesinde mevcut iktidarların bazı nesnel ve de pratik uygulamaları ütopik bir cennet tablosundan ziyade pratikte sıkıcı, kaba, tekdüze, bireylerin gözetimde tutulup bireyselliklerinin gasp edildiği bir tablo oluşturmuştur. Pratikte geçerli olan bu tablonun hangi elementlerden ve nasıl oluştuğuna bakalım: mevcut dünya sisteminin hem işgücü için hem de kendi halklarını yönetmenin bir aracı olarak yani kendi iktidarına hizmet amaçlı olarak pratikte kullandığı yöntem, strateji ve teknikler vardır. İktidarın amaçlarını ve bu amaçlara ulaşmak için kullandığı yöntemlerse türlü türlüdür: örneğin tarih yazımı yöntemi iktidar ya da sistemin kullandığı yöntemlerden biridir. Bu yöntem, iktidarın; geçmişi, hafızayı, arşivleri hatta mevcut dili yok edip silmesini içerir. İktidar, tarihi geçmişe doğru yeniden ve yeniden yazar. İktidar, geçmişi şu anki hedefleri doğrultusunda yeniden şekillendirir. Bunu şu şekilde yapar: örneğin halkın ekonomik yaptırımlara ya da ağır vergilere dair olası bir şikayeti durumunda, geçmişin şuana göre çok karanlık ve korkunç olduğuna dair bir tablo sunar. Şu anki sisteme şükretmek gerektiğini, tek adam yönetimiyse söz konusu olan, tek adama borçlu hissetmemiz gerektiğini dikte eder. İktidarın geçmişi denetim altında tutma amacı “geçmişi denetim altında tutan geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar.” (1984, s.154) inancı ve mantığından kaynaklanır. Bu yüzdendir ki 1984’ün kahramanı smith’in en büyük suçlarından biri günce tutmaktır. Çünkü günce tutmak hafızayı diri tutmaktır. İktidarlar hafızayı teknolojiyi, medya araçlarını kullanarak denetim altında tutarlar. Yeni bir dil ve sözlükler oluştururlar. Propaganda, algı yönetimi ve zihin kontrolü aracılığıyla mevcut yönetim sisteminin bireylerin kendi tercihleri olduğuna inandırırlar. Yani söz konusu olan bir tür gönüllü köleliktir. Bireylerin özgürlük istemi yok edilir. Bunların örneğini 1984 romanında “entelektüellerin kölece itaati, mantık ve dilin itibarının düşürülmesi(çift düşün ve yeni söylem) halkın en kötü tutkularının uyandırılmasını(nefret haftası) bireyciliğe düşmanlığı( ayrı yaşam) savaş humması ve lidere tapınma adına erotizmin dahi bastırılmasını gerektiren totaliter tam bağlılık talebinde görürüz( ütopya edebiyatı, s.181) 1984 romanında devlet iktidarı tarafından tele-ekranlar aracılığıyla insanların sürekli ve her yerde izlendiklerine dair sürekli bir korku ve kaygı uyandırılışı, yaşanan dünyanın panaptikonvari bir hapse dönüştürülerek mahremiyetin yok edilişi, büyük birader’in her yerde asılı olan posterleri aracılığıyla ve her yerde bulunan düşünce polisleriyle zihinsel kontrolün sağlanması gibi iktidarların kullandığı tüm yöntemlerin oluşturduğu tablo totalitaryenizm tablosudur. Demem o ki ütopya ve distopya birbirlerinin varlığının gölgesinde nöbetleşe soluk alabilen yapışık ikizlerdir ve aslında aynı bedeni paylaştıkları için aralarında bir ayrımdan ziyade ortaklık söz konusudur.

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Distopya ve Ütopya arasındaki farklar nedir?

HIZLI YORUM YAP