DOLAR

32,5237$% 0.33

EURO

34,7941% 0.46

GRAM ALTIN

2.417,34%1,57

ÇEYREK ALTIN

3.954,00%1,28

TAM ALTIN

15.792,00%1,28

BİST100

10.045,74%-0,37

BİTCOİN

1861440฿%-3.62609

İmsak Vakti a 04:16
İstanbul HAFİF YAĞMUR 13°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
  • Orbit Haber
  • EKONOMİ
  • EYT Yasası çıktı… İşte prim gününe göre maaş tutarları… SGK’lı kaç lira Bağkur kaç lira EYT maaşı alacak?

EYT Yasası çıktı… İşte prim gününe göre maaş tutarları… SGK’lı kaç lira Bağkur kaç lira EYT maaşı alacak?

Emeklilik yasası teklifi  Meclis Başkanlığında yasalaştı. EYT Yasası çıktı… İşte prim gününe göre maaş tutarları… SGK’lı kaç lira Bağkur kaç lira EYT maaşı alacak?

 

 

 

EYT meclisten geçti

 

Teklif metnine bakanlık yetkililerine son rötuşları AK Parti personeli yaptı. Teklifin hazırlıkları hafta başında tamamlanır.

 

Parlamentodaki ilk adres Planlama ve Bütçe Komitesi olacak. Daha sonra genel kurul toplantısında ele alınacaktır. Teklif Şubat ayında kabul edilecek, gözün ilk maaşları Mart ayında ödenecek.

 

Programdan ilk etapta 2 Milyon 250 bin kişi yararlanacak. Ey’de yaş sınırı yoktur. 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigorta yaptıranlar için Emekli Sandığı, SSK ve bağ-kur ayrımı gözetilmemiştir.

EYT hakkında hangi parti ne dedi?

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

 

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmek ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

 

Birinci sıraya alınan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Ankara Milletvekili Mustafa Destici ile 207 Milletvekilinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

 

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Ankara Milletvekili Mustafa Destici ile 207 Milletvekilinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4914) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) [(*)]

 

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

 

Komisyon Raporu 405 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

 

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen İYİ Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.

 

Buyurun Sayın Usta.

 

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

 

Az önceki konuşmalarımızda ifade ettik ancak bu deprem nedeniyle hayatını kaybeden bütün milletimize ve vatandaşlarımıza, canlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza da Cenab-ı Allah’tan şifa diliyorum; milletimizin başı sağ olsun.

 

Şimdi, nihayet, EYT’yle ilgili, emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda 405 sıra sayısıyla görüşüyoruz. Bu önemli bir konudur, önemli bir gündür çünkü “EYT” büyük ve uzun bir mücadelenin adıdır, azmin adıdır “EYT” Uzun bir mücadeleden sonra, bizlerin de verdiği destekle nihayet iş bu aşamaya gelmiştir ve inşallah, bugün biz EYT kanun teklifinin de Mecliste en hızlı şekilde çıkması için elimizden gelen her şeyi de yapacağız. Yani çok temel gördüğümüz konularda 2 tane maddesinde konuşup diğer maddelerde konuşmamayı planlıyoruz yani bir saat önceyse de bir saat önce bu kanun çıksın, EYT’liler bir an evvel beklediği bu emeklilikle tanışsın istiyoruz; o anlamda da İYİ Parti Grubu olarak konuşmalarımızı mümkün olduğu kadar kısa tutacağız.

 

Tabii, şimdi birazdan kanun teklifinin içeriğine geleceğiz. Bu hakkın elde edilmesi açısından İYİ Parti Grubu olarak çok ciddi bir katkımızın olduğunu zaten Türkiye kamuoyu biliyor. Aslında, EYT’nin çözümüne ilişkin kırılma noktası 24 Ekim 2018 tarihidir. Hatırlarsanız o tarihte emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili İYİ Parti Grubunun verdiği önerge Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmişti fakat ikinci oylamada reddedilmişti ancak ondan sonra herkes biliyordu ki artık EYT meselesi mutlak surette çözüme kavuşturulacaktı. Bu konu bütün Türkiye’ye mal olmuş bir konu hâline gelmiştir.

 

Şimdi, gecikmiş bir düzenlemedir, bunu mutlaka tespit etmemiz gerekir. Ben, buradan, tabii, AK PARTİ Grubuna özellikle sormak istiyorum: Neyi beklediniz bu vakte kadar yani niye bu kadar geciktirdiniz veya ne değişti? Sayın Cumhurbaşkanı hani “Seçim kaybedeceğimi bilsem bile bu yasayı geçirmeyeceğim.” diyordu. Tabii, insan “Ne değişti de bu yasayı getiriyorsunuz?” diye sormadan edemiyor. Tabii, öyle anlaşılıyor ki AK PARTİ Grubunun artık iktidarı kaybetme korkusu, EYT’yi -bizlerin de gayretiyle, tabii en fazla EYT’lilerin o örgütlü gayretleriyle- AK PARTİ Grubunu bu noktaya getirmiştir fakat tabii, bunun seçim malzemesi olması, bunun seçim önünde yapılması da hiç yakışık almamıştır; onu söyleyeyim çünkü ortada bir mağduriyet varsa bu mağduriyete kulağımızı tıkamamamız gerekirdi. Bu kapsamda, milyonlarca insanın, 4,8 milyon insanın olduğunu etki analizinde görüyoruz, aileleriyle birlikte 20 milyon insanı o zaman niye bu kadar mağdur ettik, niye seçimi beklediniz bu iş için?

 

Buradan, tabii “Biz, bunların, EYT’lilerin gönlünü yaparız, artık oy alırız.” diye düşünüyorsanız… Hani derler ya: “Kurt kışı geçirirmiş ama yediği ayazı unutmazmış.” EYT’lilerin de size siyaseten bu anlamda destek vereceğini hiçbir şekilde düşünmüyoruz.

 

Şimdi, tabii, kanun teklifinin eksikliklerini anlatacağız, nasıl olsa daha iyi olurdu onları anlatacağız ama nihayetinde bu hâliyle bile de destek verdiğimizi baştan ifade etmek isterim, sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Destek vereceğiz çünkü işte, yetmez ama yine de “Evet.” diyeceğiz. Tabii, bizim, bu teklifin oluşmasında da 11 Mayıs 2022 tarihinde Sayın Genel Başkanımızın İYİ Parti grup toplantısındaki yaptığı İYİ Parti çözüm önerisinin de temel bazı hususlarının büyük ölçüde dikkate alındığını görüyoruz, bu da memnuniyet verici. Bunlardan özellikler bir tanesi şu: Biliyorsunuz, AK PARTİ Grubu kanunları genelde şöyle çıkarıyor: “Şu vakte kadar müracaat edenlere…” veya “Şu vakitte bu hakkı elde etmiş olanlara bu hak verilir.” şeklinde bu tür kanunları genelde hep böyle çıkarmıştır. Ancak burada o yapılmadı yani bugün belki prim gününü doldurmamış olsa bile önümüzdeki aylarda, bu kanun çıktıktan sonra prim gününü dolduranların da yaş nedeniyle yaşa katılmalarının önüne geçilmiş oluyor. Bu, bizim çok ısrarla üzerinde durduğumuz ve her defasında, her platformda önemsediğimiz bir konuydu. Ben bu konunun da kanun teklifinde Bakanlık tarafından dikkate alınmış olmasının iyi olduğunu, önemli olduğunu düşünüyorum yani bu pencere önümüzdeki dönem boyunca da açık olacak. Bugün, işte buradaki rakamlara göre 2 milyon 250 bin kişi prim ödeme gün sayısını doldurmuş yaş nedeniyle bekliyor fakat önümüzdeki dönemde de bir bu kadar daha insan prim ödeme gün sayısını doldurup yaş nedeniyle bekleyecekti, onların beklemeyeceği ifade ediliyor dolayısıyla bu pencerenin açık olması bu anlamda doğru bir şey.

 

Şimdi, kanun teklifi ne getiriyor? Aslında ifade ettik, prim ödeme gün sayısını kanun teklifi değiştirmiyor, buna ilişkin bir eleştirimiz var, onu söyleyeceğim. Primlik süresini de değiştirmiyor ancak 99’da çıkan kanunla getirilen bir kısım kademeli yaş şartları da burada kaldırılmış oluyor. Dolayısıyla kanun teklifinin en büyük eksikliği prim ödeme gün sayısının kademeli olarak artıyor olması. Bu anlamda şunu da söylememiz lazım: Hakikaten hiçbir şekilde iktidar tarafı yani hükûmet yetkilileri -bakan olabilir, Sayın Cumhurbaşkanı olabilir veya AK PARTİ Grubundan arkadaşlar olabilir- hiçbir şekilde iyi bir iletişim yapmamıştır, Komisyonda Sayın Bakan 5000 günü zikretmiştir “5000 günü dolduranlar emekli olacaktır.” demiştir fakat önümüze getirilen kanunla bunun 5975 güne kadar kademeli olarak çıktığını görüyoruz. Tabii, bu da bir mağduriyete neden oldu. Niye? İnsanlar 5000 gün üzerinden yaptılar. İşte, birtakım borçlanmalarını yaptı, borçlanma için arabasını sattı, efendim kredi çekti, eşinden dostundan bulabildiyse borç aldı, ondan sonra parasını yatırdı. Şimdi biz ona diyoruz ki: “5975 gün.” Kimisi için bunu söylüyoruz. Tabii, bu doğru bir şey olmadı, bu anlamda EYT’liler mağdur edilmiş oldu. Biz buna ilişkin 5000 güne çekilmesi için önerge verdik, önergemiz Plan ve Bütçe Komisyonunda reddedildi. Umarız ki birazdan vereceğimiz, maddede vereceğimiz önerge kabul edilir. Kabul edilmesi durumunda EYT’lilerin bu mağduriyeti giderilecektir.

 

Şimdi, bunun dışında ne getiriliyor? Bizim yine sık sık gündeme getirdiğimiz bir husus vardı, biliyorsunuz bu kanun hükmünde kararnameyle taşerondan memuriyete geçirilenler vardı. Bunlar için şöyle bir hüküm konulmuştu: Emeklilik hakkını elde ettiklerinde zorunlu olarak onları da emekli ediyordu. Şimdi, kimisini emekli etmeyen, kimisini de emekli eden bir anlayış vardı. Bunun yanlış olduğunu, bu insanların çalışmak istiyorlarsa çalışmaları gerektiğini, buna müsaade edilmesi gerektiğini söylemiştik, kanunla bu düzenleme de yapılıyor. Bu yönüyle de bizim ısrarla üzerinde durduğumuz bir düzenlemenin burada yapılmış olması da bu anlamda memnuniyet verici.

 

Diğer bir husus da sosyal güvenlik destek primi yani şu: Emekli olduktan sonra bir kısım insanlar çalışmak isterse yüzde 32 oranında prim yatırarak hem emekli aylığını alıyor hem de çalışmaya devam edebiliyordu. Şimdi, normal şartlarda bu 5 puanlık indirimden sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışanlar faydalanamıyordu. Burada da o kısım da EYT’liler için, bu kanun çerçevesinde ilk defa emekli olacaklar için düzeltilmiş oldu. Bu da aslında doğru bir şey oldu yani EYT’lilerin mevcut iş yerlerinde biraz daha çalışmasının önü açılmış oldu, teşvik edilmiş oldu.

 

Şimdi, eksiklikleri nelerdi? Bir tane eksiklik prim ödeme gün sayısının açıklandığı şekilde yapılmayıp kademeli olarak 5975’e kadar çıkması. Bu bizim itiraz ettiğimiz hususlardan bir tanesi.

 

Bir diğeri, 9 Eylül 1999 tarihi esas alınıyor, tamam ancak bu tarih yine “yüzyılın depremi” dediğimiz, o dönemde büyük bir depremin hemen akabinde olmuş bir şeydi. Birçok insan deprem nedeniyle bu işlerle ilgilenemediği için, bir kısım süreçleri başlatamadığı için, aslında çalışıyor olmasına rağmen bir kısım resmî prosedürdeki eksiklikler nedeniyle onların bir mağduriyeti oldu. Onları burada gidermek gerekiyordu, o yapılmadı.

 

Diğer bir yapılmayan husus, staj ve çıraklık başlangıcının uzun vadeli sigortalılık başlangıcı sayılması gerektiğini çok sık ifade ettik, o da burada düzeltilmedi. Diğer bir eksikliği de bu, bunu da önümüzdeki günlerde mutlak suretle -artık başka bir kanunda- düzeltmemiz gerekiyor.

 

SSK ve BAĞ-KUR adaletsizliği devam ediyor. Şimdi, BAĞ-KUR’lularda biliyorsunuz, daha uzun bir süre prim ödenmesi gerekiyor ama şöyle durumlarda bile… Mesela şöyle düşünelim; işte, 5000 günün üzerinden emekli olabilecek birisini düşünelim: Efendim, 3000 günü SSK’lı ama son döneminde BAĞ-KUR’lu olmuş, 2000 günü de BAĞ-KUR’dan yatırmış; şimdi orada bunlar için primin 5000 gün değil, 9000 güne çıkmış olması ciddi bir adaletsizlik getiriyor. Bu da düzeltilmesi gereken veya bu kanunun eksik olduğu yönlerden bir tanesi.

 

Son olarak da şunu söyleyebiliriz: Emekli aylığı hangi döneme göre bağlanacak, bu da belirsiz; bu, kanunun belirsizliği, eksikliği değil de belirsizliğidir yani 1999 öncesine göre mi, sonrasına göre mi? Halbuki kanunlarda “belirlilik” ilkesi vardır. Buranın da mutlaka düzeltilmesi gerekiyor.

 

Şimdi, tabii, biz bu EYT konusunda çok ısrarlı olduğumuz için önceki yıl da yapmıştık, bu yıl da yine Plan ve Bütçe Komisyonunda EYT’liler için bir ödenek konulması gerektiğini düşündük çünkü bu bir mali yük oluşturacak; bu -EYT’lilerin suçudur, değildir, o ayrı bir konu, ondan bağımsız bir şekilde- bütçeye bir yük getireceğine göre buna ilişkin önerge vermiştik -tabii, iktidarın yani anlayışı bu- o gün o önerge reddedildi. Yani bizim önergemizi reddediyorsunuz, siz kendiniz niye koymadınız? Bir ödeneği falan da yok. Yani bunun biraz, böyle seçime yönelik -yine paldır küldür olduğunu- veya işte bütçe disiplininin, planlama anlayışının olmadığını… Bırakın, uzun vadeli bakışı yani birkaç ay sonrasını dahi görmeden iş yapan bir iktidar anlayışının, daha doğrusu sonu gelmiş bir iktidar anlayışının tezahürü olmuştur bu durum; ödeneği konulmamıştır uyarılarımıza, ikazlarımıza, önerilerimize rağmen.

 

Şimdi, bir etki analizi var kanun teklifinde. Aslında ekinde de konulmadı bu. Hiç olmazsa etki analizinin detaylarına şimdi birazdan gireceğim dolayısıyla bu konuyu biraz daha irdelemiş olacağız mali yönden de iktisadi yönden de. Bir defa, etki analizinin kanun teklifiyle gelmesi lazım mevzuata göre; kanun teklifiyle gelmiyor. Kanun Plan ve Bütçede, Komisyonda görüşülürken “etki analizi” diye şöyle birkaç sayfalık bir şey getiriliyor. Ha, buna da çok şükür, o tamam yani bunu getirmeyenler de vardı, bu anlamda, yine, biz Sayın Çalışma Bakanını aslında tebrik etmek istiyoruz.

 

Fakat şimdi bu öyle bir şey ki değerli arkadaşlar, 5018 sayılı Kanun, bakın, bu, Hükûmetin çıkardığı bir kanun ilk acemilik döneminde -çünkü bir kural getiriyordu, bu Hükûmet kuralı sevmediğini sonra anladı, 5018’i şimdi çalıştırmıyor o ayrı bir şey ama- yanlış hatırlamıyorsam, 2003 yılının Aralık ayında çıkmış bir kanun. Bunun 14’üncü maddesi diyor ki: “Kamu gelirlerini azaltıcı veya kamu giderlerini artırıcı bir kanun teklifi getirilirse bunlar için üç yıllık bir yük hesabı, mali yük hesabı yapılarak kanun teklifinin ekine konulur.” Bakın, normal mali yüklerde… “Bu, sosyal güvenliğe ilişkin olursa yirmi yıllık hesap yapılıp, aktüeryal hesap yapılıp getirilir.” deniliyor.

 

Şimdi, sosyal güvenliğe ilişkin bir kanun teklifini görüşüyoruz -kanun teklifinin ekine konulmamış, Komisyonda verilmiş; bu da bir zafiyet- getirilen hesap ne kadar arkadaşlar? On aylık. Yani arkadaşlar utanmasalar, çekinmeseler üç aylık getirecekler. Herhâlde şu psikolojiyle hareket ediliyor: “Ya, bizim ömrümüz, işte, nihayetinde 18 haziranda bitiyor. Dolayısıyla o vakte kadar olan yükü biz hesap ederiz, ondan sonraki yükü gelecek olanlar hesap etsin.” mi deniliyor? Ama böyle bir anlayış olmaz, devlet yönetimi bu değildir. Yani madem bir şey getiriyorsunuz buraya, bunun yirmi yıl boyunca… Bu, piyasalara güven vermek açısından da önemli. Bakın, bir de -birazdan detaylarına gireceğim- hiç burada söylendiği gibi büyük rakamlar filan değil, yani rakamlar o kadar büyük değilse piyasaları korkutmanın da bir anlamı yok. Yani “Acaba bütçede ciddi bir disiplinsizlik mi başlıyor?” diye piyasaları tedirgin etmenin, dolayısıyla risk primini artırmanın da bir anlamı yok. Bizim önümüze, daha doğrusu hem Meclisin hem de kamuoyunun önüne, güzel hazırlanmış ve uzun dönemde… Ya, bunu biz yapıyoruz arkadaşlar, biz İYİ Parti Grubu olarak bunun on beş yıllık yük hesabını yaptık, birazdan buradan rakamları açıklayacağım. Bürokratlar burada, rakamlarımıza bir itirazları varsa çıkıp kendileri de buna -bürokrat çıkamaz ama AK PARTİ Grubundan arkadaşlar çıkıp- itirazlarını dile getirebilirler. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Devlet yönetiyorsunuz, Bakanlık elinizde, her şey elinizde, on aylık yükle geliyorsunuz ya, bu ayıp size yeter; on aylık arkadaşlar, on aylık yük hesabıyla geliniyor. Hesap da yanlış, sistematik hataları var yani metodoloji hataları var, onları da bir kenara bırakıyorum ya, on aylık yük hesabıyla getiriyorsunuz. Kanun diyor ki: “Yirmi yıllık hesapla gelmeniz lazım.” Yani, biz bir muhalefet partisi olarak bunun on beş yıllık yük hesabını yapabiliyorsak siz niye yapamıyorsunuz, yapmadan mı getiriyorsunuz, yapıp da bir şeyi mi bizden gizliyorsunuz, bunların bilinmesi lazım, kamuoyunun bunu bilmesi gerekiyor.

 

Şimdi, ne deniyor hesapta? “2,2 milyon insan hemen emekli olabilecek. Bunlar primini doldurmuş, yaş nedeniyle bekliyordu, olabilecek potansiyel var. Toplamda 4,8 milyon insan da kademeli olarak önümüzdeki dönemde faydalanacak.” deniliyor. Bunun SGK’ye maliyetinin 144,7 -yuvarlayarak söylüyorum- 145 milyar lira olduğu söyleniyor. 50 milyar lira da emekli olanların yerine yeni personel alınması durumunda onun getireceği personel gideri artı bütçe tarafından ödenecek -o, Emekli Sandığının ödemesi değil- işte, kıdem tazminatı veya emekli ikramiyesi türü hesaplar. Bir defa, arkadaşlar, ben buradan şunu soruyorum: AK PARTİ Grubu adına veya MHP Grubu adına arkadaşlar konuşurken bize cevap versinler, bu 50 milyar TL nedir? Yani niye personel gideri? Şimdi zaten biz personel gideri olarak burada bir personel gideri ödemiyor muyuz? Yani bunlar emekli olunca bunun yükünü zaten EYT olarak Sosyal Güvenliğin üzerine yükü de hesap edip oraya koyuyorsunuz. Zaten benim personelim çalışıyor ve buna ben maaş ödüyorum, bedava çalışmıyor ki bunlar; bunlar sanki hiç yokmuş gibi “Yeni personel alınacak.” deyip bunun üzerine bir de 50 milyar lira personel yükü hesap edilmesinin anlamı nedir; doğrusu, ben bunu anlayabilmiş değilim. Burada bir yanlışlık var, bir defa bunu yük hesabından çıkarmanız lazım. 145 milyar lira üzerinden konuşmak gerekiyor diye düşünüyorum. Eğer ben yanlış düşünüyorsam da arkadaşlarımız düzeltirse memnun olurum.

 

Şimdi, bir diğer husus şu arkadaşlar: Tabii, bir yıllık yük verince hatta bu 145 bir yıllık da değil, on aylık yük, işte, bunun bir yıllığı da neye gelir; yaklaşık bir 30 milyar daha üzerine koyarsanız kabaca -145, 30 daha koy-“175 milyar olur.” demek istiyor anlaşılan, Sosyal Güvenlik tarafına gelecek yük. Şimdi, aslında baktığımızda, bu yük önümüzdeki dönemde giderek azalacak çünkü sayılara bakarsanız… Bir de sayı da verilmiyor arkadaşlar, ya, Allah aşkına ya, sadece “2,2 milyon” diyorsunuz, toplamda 4,8 milyon. Bakın, ben size bir anekdot anlatayım, ben MHP Grup Başkan Vekiliyken eski Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan ve eski Çalışma Bakanı Jülide Hanım, beni o zaman ziyaret etmişti, 2018 yılında da 4,8 milyondu bu. Ya, o günden bugüne… Her yıl 200-300 bin kişi sistemden çıkıyor, zaten vakti dolduğu için emekli oluyor; bu 4,8 milyon nasıl sihirli bir rakamdır da o günden bugüne hiç değişmedi, aradan geçmiş dört yıl, beş yıl? Bu hesapta bir şey var; 4,8 milyonunuzda. Yani bunları yüksek göstermenin bir anlamı yok, bu hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Piyasaları da âciz etmenin veya piyasayı tedirgin etmenin de bir anlamı yok dolayısıyla buraya da bir bakmak gerekiyor, ya o gün verdiğiniz rakam, 2 eski bakanın bize verdiği rakam yanlıştı ya da bugün burada ortaya koyduğunuz rakam yanlış.

 

Şimdi, yük giderek azalacak. Niye azalacak? Mesela, bizim hesaplarımıza göre bir yıl kala yani bir yıl daha yapmamış olsak zaten sistemden 113 bin kişi çıkıyor. Şu anda iki yıl kalanlar 235 bin kişi, üç yıl kalanlar 267 bin kişi diye bu sayılar böyle gidiyor, bizdeki rakam bu. “Bizdeki rakam” derken bunlar da yine devletin rakamı efendim ama bu rakam nasıl işlendiğine bağlı, tabii rakamı işlemek de bir uzmanlık işi gerektirdiği için o yüzden rakamlarımız farklılaşıyor olabilir. Şimdi, dolayısıyla, zaten bir yıl sonra sistemden kendiliğinden çıkacaklar vardı, onların yükü bir yıllık yani 2’nci yıl zaten onlar emekli olacaklardı, onların sisteme yükü zaten gelecekti, dolayısıyla bunu ilave bir yük olarak saymamamız lazım. Buradan baktığımız zaman bu yükün -sabit fiyatlarla konuşuyorum- 2023 veya 2022 fiyatlarıyla sürekli düşüyor olması lazım. Ha, bu yükü artıracak olan ne? İlavesi de şu olacak, ilave girenler yani şu anda prim ödeme gün sayısını doldurmamış ama önümüzdeki dönemde dolduracak olanlar da ilavesi olacak. Ama onların hem emekli aylık bağlama oranları az olacağı için hem sayısı da ilk yıllarda çok yığılma olmadığı için bizim hesabımıza göre oradan gelecek yük düşüşten daha az olacak. Dolayısıyla, totalde baktığımız zaman değerli arkadaşlar -sabit fiyatlarla söylüyorum, emekli maaşları aynı kaldığı varsayımıyla sabit fiyatlarla konuşmak lazım- bu rakam, bu yük giderek azalacak bir yüktür. Dolayısıyla, burada piyasaları da bu anlamda çok tedirgin etmenin de bir gereğinin olmadığını düşünüyorum.

 

Burada ben kendi hesabımız için de yani çok cesaretli bir şekilde de paylaşmak istiyorum, varsa bir itiraz gelsin. Tabii, tamamının emekli olacağını varsaymak doğru değil yani işte, siz yüzde 25 almışsınız, biz onu… Yüzde 25 bile memurlarda daha az olacaktır. Biz her şeye rağmen SSK’lilerde de yüzde 10 civarında emekli olmayacak bir kesimin, özellikle beyaz yakalılardan olmayacak bir kesimin olacağını düşünüyoruz. O varsayımlarla yaptığımızda ilk yıl, yıllık yükün -on aylık değil- biz 126,3 milyar lira olacağını düşünüyoruz arkadaşlar, bizim hesabımız bu. Toplam yük de -12’ye bölerek söyleyeyim- 548 milyar lira; 1 milyon 990 bin kişinin yani bugün itibarıyla prim ödeme gün sayısını doldurmuş, kanun çıktığında emekli olabilecek kişilerin toplam on beş yıllık yükü, bakın on beş yıllık yükü -hesap bu, on aylık yükle gelmeyeceksiniz buraya- sabit fiyatlarla 548 milyar TL. Şimdi, ilave sisteme gireceklerle -sisteme girecekler dediğim yani 9 Eylül öncesi yine işe başlamış ama bugün prim ödeme gün sayısını doldurmamış, diyelim ki bir sene sonra prim ödeme gün sayısını dolduracak ama yaş nedeniyle bir on yıl beklemesi gereken vardı, onlar da emekli olma hakkını bir yıl sonra alacağı için- onlarla birlikte baktığımızda bizim hesabımıza göre değerli arkadaşlar, 883 milyar lira sistemin yani bugün EYT’li olanlar ve potansiyel EYT’lilerle birlikte bütün sistemin on beş yıllık yükü sabit fiyatlarla 883 milyar TL arkadaşlar. Şimdi, sizin hesaptan bakarsak 200 milyar lirayı on aya koyarsanız yaklaşık 195 milyar lira ve bunun da sürekli artacağı gibi bir şeyle çıkarsanız sizin en az 3 trilyon lira filan gibi… Bir hesap koymuyorsunuz da, insanların aklına öyle bir hesap gelir, bunun yanlış olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. İnşallah, doğrusunu da bize verirsiniz diye değerlendiriyorum. Vaktim çok az kaldı.

 

Şimdi, tabii, şu kuşku herkesin aklına gelebilir: Ben arkadaşlara ısrarla sordum -çünkü bunlar konuşuldu- “Bunun yürürlük maddesini geciktirme gibi bir şeyiniz var mı?” diye. Dolayısıyla yük maddesinde bir geciktirme olmayacak yani EYT kanunu çıktığı andan itibaren yürürlüğe girecek, bizim de zaten istediğimiz şey bu.

 

Şimdi, kimi arkadaşların aklına şu gelmiş olabilir: Ya, şimdi bir deprem felaketi yaşıyoruz, bunun ciddi bir kaynak finansman ihtiyacı olacak, bir yandan da yükü gelecek, bu işin altından nasıl kalkılacak? Ha, bu işin altında AK PARTİ Hükûmeti kalkamaz, onu söyleyeyim; bu işin altından güvenle kalkılır, bu işin altından ekonominin ehil ellerde olmasıyla kalkılır ama bu ikisi birbirinden farklı bir durum, onu da söylemek gerekir.

 

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada, depremle ilgili hususta 3 aşamada kaynak ihtiyacımız olacak: Birinci aşaması, makro aşama yani ülkenin genel bir kaynak ihtiyacı var tasarruf-yatırım açığı anlamında çünkü sermaye stokumuz tahrip oldu ve o sermaye stokunu yerine getirecek. İkinci aşaması, bütçenin bir kaynak ihtiyacı olacak; üçüncü aşamada, işte, bireylerin bir kaynak ihtiyacı olacak, bu deprem kısmı. Bu taraftaki kaynak ihtiyacında ise, burada bir sermaye stoku tahribatı yok yani bir şeyimiz yıkılmış değil, aslında bir tür transfer bu yani bütçeden veya sosyal güvenlik sisteminden vatandaşa bir transfer.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Tamamlayım lütfen.

 

ERHAN USTA (Devamla) – Tabii, bunun toplam talebi artırması yönüyle bunun da tüketim üzerinde falan etkisi olacaktır, o ayrı bir şey ama burada bir sermaye stoku inşası falan olmadığı için diğerindeki gibi o anlamda -bütçe açığı açısından demiyorum- ekonominin genel kaynak ihtiyacı açısından benzer bir durum yoktur, ikisini birbirine karıştırmamak lazım. Deprem meselesi daha kritik bir konudur; sermaye stokunuz gitmiş, konutlarınız gitmiş, havalimanınızda bir şey olmuş, diyelim ki okullarınız yıkılmış, yollarınız bozulmuş, yeni bir sermaye stoku inşa edeceksiniz, bunun için ciddi bir dış kaynak ihtiyacı var ama burası için öyle değil, burası yurt içerisindeki kaynağın dönüşümünde bir değişim ihtiyacıdır, ikisini birbirine karıştırmamak gerekir diye düşünüyorum.

 

Dolayısıyla, bu kanun teklifini destekliyoruz ve kanun teklifinin bütün eksiklikleriyle beraber -eksiklikleri için mücadele edeceğiz ama- bir an evvel çıkması için de mücadele edeceğiz ve konuşmalarımızı da bu anlamda da bir miktar kısa keseceğimizi ifade ediyorum. Şimdiden EYT’lilere bu kanun teklifinin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, sizleri de saygıyla selamlıyorum.

 

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz talep eden Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı.

 

Buyurun Sayın Kalaycı.

 

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 405 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, sizleri ve aziz milletimizi hürmetle selamlıyorum.

 

11 ilimizde büyük bir yıkıma ve can kayıplarına neden olan ve ardı arkası kesilmeyen deprem felaketi milletimizin tamamını çok olumsuz etkilemiş, vicdanları kanatmış, yürekleri yakmıştır. Üzüntümüzün ve acımızın tanımı ve tarifi yoktur. Depremde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet, tedavi altında bulunan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.

 

“Dünyanın en büyük iç depremi” olarak tanımlanan felaketin yıkım etkisi 14 milyon vatandaşımızın yaşadığı 100 bin kilometrekarelik alanda bulunan 11 ilimizde birden meydana geldiği için, doğal olarak, birçok zorlukla karşı karşıya kalınmıştır. Devletimizin tüm imkânları seferber edilmiştir. Milletimiz, asil bir dayanışma ve yardımlaşma örneği göstererek, 85 milyon birden varını yoğunu bölgeye sevk etmiş ve depremzedelere kucağını açmıştır. Koca yürekli, yüce gönüllü, kadirşinas Türk milleti tek yürek, tek ses olmuş; devletiyle bir ve bütün hâline gelmiştir. Resmî ve sivil tüm arama kurtarma ekiplerimiz, madencilerimiz, itfaiyecilerimiz, iş makinası operatörlerimiz, askerlerimiz, polislerimiz, bekçilerimiz, sağlık çalışanlarımız, gönüllülerimiz ve dünyanın dört bir yanından gelen ekipler muazzam bir çalışma yapmış ve hâlen de yapmaktadır. Dondurucu soğuğa, ayaza, uykusuzluğa ve daha pek çok zorluğa rağmen kendi canlarını ortaya koyarak çalışan ve binlerce vatandaşımızı enkaz altından kurtaran tüm ekiplerden Allah razı olsun. Türk milleti, zor günümüzde yardıma koşan dost ülkeleri de hiç unutmayacaktır. Türk milleti tarihi boyunca nice badireleri aşmış, pek çok belayı yenmiş, sayısız zorlu etapları geçmesini bilmiştir. Türk milleti, bu badireyi de atlatacaktır. Yeter ki felaketlere umut bağlayanlara karşı uyanık olalım, yeter ki devletimizi güçsüz gösterenlere azami dikkat edelim. Gerçekleri çarpıtan, karanlıktan medet uman, yalan ve yanlış bilgileri servis eden bir güruhun varlığı bize göre utanç vesikasıdır.

 

Depremin yaraları hızla sarılmaya çalışılmaktadır. Depremzede vatandaşlarımıza gerekli ayni ve nakdi yardımlar sağlanmaktadır. Geçici barınma kapsamında sosyal donatılarıyla birlikte çadır kentler, konteyner kentler kurulmakta, prefabrik ve tuğla evler yapılmaktadır. Kalıcı konutların inşasına da başlanmış olup bir yıl içinde tamamlanacağı açıklanmıştır. Milletimiz çok iyi biliyor ki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan söylediyse mutlaka yapar, nitekim yapılmaktadır. Elbette yaparsa Cumhur İttifakı yapar. 11 ilimiz yeniden ayağa kaldırılacaktır. Allah’ın izni ve inayetiyle bu zor günleri aşacağız. İman ediyoruz ki güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Türkiye, büyük ve güçlü bir ülkedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti her zorluğun üstesinden gelecektir. Nitekim, bugüne kadar yaşanan deprem, orman yangını, heyelan ve sel felaketlerine karşı daha ilk andan itibaren vatandaşımızın yardımına koşulmuş, özverili çalışmalarda bulunulmuş, deprem ve afet yaraları hızla sarılmıştır.

 

Covid-19 salgınıyla mücadelede de aralarında ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere güçlü ekonomilere sahip ülkeler zor durumda kalırken Türkiye salgınının başından itibaren gösterdiği başarılı kriz yönetimiyle her alanda etkili önlemler almış, tanı ve tedavi hizmetleriyle dünyayı kendisine hayran bırakmış ve zor durumda kalan 150’den fazla ülkeye ve uluslararası kuruluşlara da malzeme yardımı yapmıştır.

 

Vatan ve vicdan hassasiyetini kaybetmemiş her Türk vatandaşı devletimizin afetlere ve felaketlere karşı mücadelede ve yaraların sarılmasında sağladığı başarılı yönetim gerçeğini bihakkın teslim edecek ve onaylayacaktır, nitekim onaylamaktadır. Allah devletimize zeval vermesin, Allah her türlü afet ve musibetten milletimizi esirgeyip korusun, gufranını üzerimizden eksik etmesin.

 

Değerli milletvekilleri, emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın büyük bir umutla bekledikleri kanun teklifini görüşüyoruz. Son yıllarda çalışma hayatıyla ilgili en fazla gündeme gelen ve tartışılan konuların başında EYT’lilerin yani emeklilikte yaşa takılanların mağduriyeti gelmektedir. 8 Eylül 1999 günü ve öncesinde sigortalı olan ve diğer şartları sağlayıp emeklilik yaşını bekleyen vatandaşlarımız işe girdikleri tarihte yaş şartının olmadığından hareketle emeklilik haklarının verilmesini talep etmişlerdir. Emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımız doğrudan ve kurdukları dernek ve platformlarla büyük bir mücadele vermişlerdir; siyasi partilere, bakanlara, milletvekillerine, bürokratlara yüz yüze görüşmelerle, basın ve sosyal medya aracılığıyla yaşadıkları sorunu anlatmışlar, çözüm talebini iletmişlerdir. EYT dernek ve platformlarını bıkmadan, yorulmadan yıllarca verdikleri mücadeleden ve emeklerinin karşılığını alacak olmalarından dolayı kutluyor, alacakları aylıkların hayırlı ve bereketli olmasını diliyorum.

 

Emeklilikte yaşa takılanların mağduriyetinin giderilmesi konusuna ilk defa 12 Haziran 2011 tarihli milletvekili seçimleriyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde yer verilmiş, bu vaat 7 Haziran 2015, 1 Kasım 2015 ve 24 Haziran 2018 seçim beyannamelerimizde de yer almıştır. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği bir sözü daha yerine gelmektedir.

 

Bilindiği gibi, geçen yıl Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Hükûmetin gündeminde olan EYT dosyası üzerinde çalıştıklarını söylemiş ve Cumhurbaşkanımız 28 Aralık 2022 tarihinde bu düzenlemenin müjdesini vererek emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımıza büyük bir sevinç yaşatmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ile Hazine ve Maliye Bakanlığımız emeklilikte yaşa takılanlar konusunda aylarca çalışmış, her bakımdan etki analizini ve hesabını yapmıştır. Emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için sırayı kanuni düzenleme etabı almıştır. Cumhur İttifakı milletvekilleri tarafından verilen kanun teklifi, 2 Şubat 2023 Perşembe günü Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek kabul edilmiştir, inşallah bugün de Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilip yasalaşacak ve emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın mağduriyetleri köklü çözümle buluşturulacaktır.

 

Kanun teklifinin 1’inci maddesinde sigortalılık başlangıcı 8 Eylül 1999 ve öncesi olan sigortalıların emekli aylığına hak kazanma koşullarından yaş şartının kaldırılması düzenlenmektedir. Teklif, özü itibarıyla sadece emeklilikte yaş şartına takılmayı kaldırmaktadır. Adı üzerinde, emeklilikte yaşa takılanların bu sorunu çözüme kavuşturulmaktadır.

 

Emekli aylığına hak kazanma koşullarından prim gün sayısını ve sigortalılık süresini bu yıl dolduran yaklaşık 2 milyon 250 bin vatandaşımız talep etmeleri hâlinde yaşa takılmadan emekli olabileceklerdir. İlgili mevzuat hükümlerine göre varsa askerlik, doğum ve yurt dışı borçlanmalarla sigortalılık başlangıç tarihi 8 Eylül ve öncesi olacak şekilde geriye götürülenler de bu düzenlemeden yararlanacak, yaş şartına takılmaksızın emeklilik hakkına sahip olacaktır. Teklifin yasalaşıp bu hafta Resmî Gazete’de yayınlanması hâlinde yayım tarihinden itibaren emeklilik başvurusunda bulunanlara emekli aylığı bağlanacaktır. Sosyal Güvenlik Kurumumuz tüm hazırlıklarını yapmış olup gerekli teknolojik altyapıya da sahiptir ve emeklilik taleplerini hızla yerine getirecektir. Emekli aylıkları başvuru tarihinden itibaren hesaplanıp bağlandığı tarihe kadar olan farkla birlikte hesaplara yatırılacaktır. Aylık bağlananlar Ramazan Bayramı’yla ilgili nisan ayında ödenecek bayram ikramiyesini de alacaklardır. Emeklilik başvurularının dijital ortamda yapılması, gerekli işlemlerin hızla tamamlanıp emekli aylıklarının bağlanmasında ve Sosyal Güvenlik Kurumunun iş yükünün hafifletilmesinde büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle vatandaşlarımızın emeklilik başvurularını e-devlet üzerinden yapmaları, emekli aylıklarını kısa sürede alabilmelerini de sağlayacaktır. Bu düzenlemenin sadece 2023 yılında SGK’ye getireceği maliyetin 144,7 milyar lira olacağı; 49,7 milyar liralık kamu personeli yüküyle birlikte merkezi yönetim bütçesine maliyetinin toplam 194,4 milyar lira olacağı tahmin edilmektedir. Devletimiz gerçekten büyük bir fedakârlıkta bulunmaktadır. Bu kapsamda yaşlılık ve emekli aylığı bağlananların işten ayrılış tarihini takip eden on gün içerisinde en son çalışılan özel sektör iş yerinde Sosyal Güvenlik Destek Primine tabi çalışmaya başlamaları hâlinde, Sosyal Güvenlik Destek Primi işveren hissesinin 5 puanlık kısmına isabet eden tutarın hazinece karşılanması öngörülmektedir. Hazinece karşılanacak indirim tutarı bugün için en az 500 liradır.

 

Teklifin 2’nci maddesinde de taşeron personeliyken kadroya alınmış olanlara yönelik zorunlu emeklilik uygulaması kaldırılmaktadır. Bilindiği üzere kamuda taşeron personeli olarak anılan ve hizmet alım sözleşmeleri kapsamında yükleniciler tarafından 4 Aralık 2017 tarihi itibarıyla çalıştırılmakta olanlardan aranan şartları taşıyanlar sürekli işçi kadrolarına geçirilmiştir. Ancak bunların istihdam süreleri hiçbir şekilde emeklilik, yaşlılık veya malullük aylığı almaya hak kazandıkları tarihi geçememekte, zorunlu olarak emekliliğe sevk edilmektedir. Teklifle bu durumda olanların iş sözleşmelerinin zorunlu olarak feshini öngören hükümler yürürlükten kaldırılmaktadır. Dolayısıyla, taşerondan kadroya geçen söz konusu çalışanlar EYT düzenlemesiyle emekliliğe hak kazansalar bile çalışmaya devam edebileceklerdir.

 

Değerli milletvekilleri, Cumhur İttifakı; emeğin, emekçinin ve emeklinin hep yanında olmuş ve olmaya devam edecektir. Ocak ayında 8.507 liraya yükseltilen net asgari ücret geçen yılbaşına göre yüzde 100, önceki yıla göre ise yüzde 200 oranında artırılmıştır. 2022 yılında kamu çalışanları ve emeklilerin aylıklarında yapılan artış yüzde 85,5; SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıklarındaki artış ise yüzde 78,6 olmuştur. Ocak ayında tüm emeklilerin ve kamu çalışanlarının aylıkları yüzde 30 oranında artırılmış, yaklaşık yüzde 15 oranında refah payı verilmiştir. En düşük emekli aylığı da 2022 yılında yüzde 133,3 oranında, 2023 Ocak ayından itibaren de yüzde 57,1 oranında artırılarak 5.500 liraya çıkarılmıştır. Asgari ücretle çalışanların asgari ücret kadar gelirleri vergi dışı bırakılarak tarihi bir reform gerçekleştirilmiştir. Bu yıl ücretlerin 120.096 liralık geliri vergiden istisna edilmiştir. Ayrıca, ücretlilere yönelik gelir vergisi tarife dilimleri bu yıl yaklaşık yüzde 120 oranında yükseltilerek çalışanların ücret ve aylıklarında önemli tutarda artış sağlanmıştır. Sözleşmelilerle ilgili yapılan düzenlemeyle 458 bin 615 personelin kadroya alınması çok önemli ve sevindirici bir gelişme olmuştur.

 

Kamu çalışanları için bir başka sevindirici gelişme, 2022 yılında yapılan ek gösterge düzenlemesi olmuştur. Ek gösterge artışı özellikle emekli ikramiyeleri ve emekli maaşlarında ciddi kazanımlar getirmiştir. Ek gösterge artışıyla bu yıl kamu emeklilerinin aylığı 260 lirayla 2.561 lira düzeyinde artmıştır.

 

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle de 8 Eylül 1999 günü ve öncesinde sigorta girişi olan yaklaşık 5 milyon vatandaşımız yaş şartı aranmaksızın kademeli olarak emeklilik hakkına kavuşmaktadır. Önümüzdeki süreçte de emeklilerin ve çalışanların beklentilerinin karşılanması, aylık ve gelirlerinin artırılması konusunda kararların alınmaya devam edileceğine yürekten inanıyoruz.

 

Değerli milletvekilleri, bugün açıklanan verilere göre, Türkiye ekonomisi 2022 yılının 4’üncü çeyreğinde yüzde 3,5; 2022 yılının tamamında yüzde 5,6 büyüme kaydetmiştir. Kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla 10.655 dolara yükselmiştir. Dünya ekonomisi 2022 yılında Covid-19 salgının devam eden etkileri ve Rusya-Ukrayna savaşının tetiklediği enerji ve gıda krizi gibi bir dizi şokla karşı karşıya kalmış, ekonomik faaliyetler yavaşlamıştır. Makroekonomik veriler dikkate alındığında küresel ölçekteki gelişmeler ve mukayeseli değerlendirmeler Türkiye ekonomisinin giderek güçlendiğini ve değişen şartlara büyük bir hızla uyum sağlayabildiğini ortaya koymaktadır. Türkiye, zorlu küresel koşullara rağmen büyüyen, gelişen ve güçlenen bir ülkedir. Türkiye ekonomi modeliyle büyümede, üretimde, makine teçhizat yatırımlarında, istihdamda, ihracatta ve turizmde tarihî rekorlar kırılmıştır. İstihdam 2022 Aralık ayı itibarıyla bir yılda 1 milyon 585 bin kişi artarak tarihî en yüksek seviye olan 31 milyon 573 bin kişiye ulaşmıştır. Ekim ayı itibarıyla yüzde 85,51’e kadar yükselen yıllık enflasyon, aralık ayında yüzde 64,27’ye, ocak ayında yüzde 57,68’e inmiştir; inşallah daha da inecektir.

 

Türkiye kamu borçluluğu, reel sektör borçluluğu ve hane halkı borçluluğunda en az borçlu ülkeler arasındadır. Türkiye’nin AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stoku 2022 yılı ikinci çeyrekte yüzde 39,3 iken AB üyesi ülkelerde ortalama yüzde 86’dır. Bankacılık sektörünün takipteki alacaklar oranı 2020 yılında yüzde 5, 2021 yılında yüzde 4 düzeyindeyken 2022 yılında yüzde 2,1’e kadar inmiştir. Aynı şekilde, protestolu senetler ve karşılıksız çeklerde pandemi öncesine göre ciddi azalma bulunmaktadır. İcra dosyalarında da pandemi öncesine göre azalma söz konusudur.

 

Türkiye insani gelişmişlik yönünden Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi’nde en yüksek kategori olan çok yüksek insani gelişme kategorisinde yer almaktadır. Türkiye, Dünya Bankasınca da üst-orta gelirli ülkeler arasında gösterilmektedir. Dünya Bankası raporuna göre küresel nüfusun yaklaşık yüzde 47’si günlük 6,85 dolar yoksulluk sınırının altında yaşamaktayken Türkiye’de bu oranın yüzde 11,3 olduğu ifade edilmektedir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk beş yıllık dönemi cumhuriyet tarihimizin tüm hükûmet sürelerinden daha uzun süren bir yönetim dönemi olmuştur. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle istikrara kavuşmuştur. Bu dönemde birçok alanda tarihî adımlar atılmış, başarılar elde edilmiştir. Türkiye bir yandan pandemi ve savaş kaynaklı ekonomik sorunlarla bir yandan terörle başarılı bir mücadele verirken diğer yandan da maruz kaldığı bölgesel ve küresel dayatmaları, ekonomik ve siyasi baskıları boşa çıkarmıştır. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin istikrarlı ve güçlü yönetim yapısıyla; yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı büyüme politikası ve millî teknoloji hamlesiyle; çok yönlü insani, dengeli ve etkin dış politika anlayışla millî birlik ve dayanışma ruhu içinde “lider ülke Türkiye”ye doğru kutlu yürüyüşünü kararlılıkla sürdürecektir. Toplumsal mühendislik hesaplarıyla Türkiye’yi kargaşa ve kaos iklimine sokmaya, ülkemizin rotasını değiştirmeye de kimsenin gücü yetmeyecektir. Yalanlarla, dezenformasyonla, algı operasyonlarıyla bu milletin önünü kesemezler, kutlu yürüyüşünü durduramazlar. Türk milleti algı oyunlarına gelmez, müfterilere inanmaz, adaletinden asla sapma göstermez.

 

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kabul oyu vereceğimiz bu kanun teklifinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum.

 

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz talep eden Diyarbakır Milletvekili Sayın Garo Paylan.

 

Buyurun Sayın Paylan.

 

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli arkadaşlar, depremde vefat eden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

 

Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihi boyunca herhalde bu kürsüden yüzlerce milletvekili buraya gelip yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı dilemiştir, öyle değil mi? Ama ne oldu arkadaşlar? Her seferinde bizim görevimiz yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet dilemek mi, başsağlığı dilemek mi yoksa “Bizim görevimiz nedir?.” diye bir kere titreyip düşünmemiz gerekmez mi arkadaşlar, bir kere titreyip düşünmemiz gerekmez mi? Her seferinde gel buraya, Allah’tan rahmet dile, iki yıl sonra yine yurttaşlarımız enkaz altında kalsın, sel felaketlerinde ölsün, deprem felaketlerinde ölsün.

 

“Asrın felaketi.” diyorsunuz, değil, asrın cinayeti bu, cinayeti. Felaket nedir, beklenmeyen şeydir öyle değil mi? Beklenmeyen bir konu olur, buna felaket diyebilirsiniz ama bilim insanları “Deprem geliyor” diyor, Mersin’de “Deprem geliyor.” diye bar bar bağırdı. Meclis raporları “Deprem geliyor.” dedi, hatta AFAD’ın raporunda bile “Çok yakında Maraş merkezli bir deprem olacak.” diyor.

 

Değerli arkadaşlar, buradan siz nasıl bir felaket çıkarıyorsunuz, buna nasıl kader planı diyorsunuz? Ya, bu kader planı bir tek Türkiye’de mi işliyor, neden demokratik ülkelerde bu kader planı işlemiyor da bilimi, aklı esas alan ülkelerde bu kader planı işlemiyor da bir tek Türkiye’de bu kader planı işliyor ve iki yılda, üç yılda, beş yılda bir yurttaşlarımız enkaz altında kalıyor? 1999 depreminde ben deprem bölgesinde sabah oradaydım, arama kurtarma faaliyetlerine katıldım, binlerce yurttaşımızın cenazelerini gördüm. O zaman ne dedik? “Bir daha asla! Bu depremden ders çıkaracağız, şehirlerimizi depreme güvenli hâle getireceğiz.” dedik. Dönemin milletvekilleri burada Allah’tan rahmet dilediler, sonra araştırma komisyonu kurdular; tuğla kalınlığında araştırma komisyonu raporu var. O araştırma komisyonu raporunun yüzde 50’si yapılsaydı bugün yurttaşlarımızın büyük çoğunluğu hayattaydı değerli arkadaşlar.

 

Bakın, size söyleyeyim: Bu anlamda, bizlerin görevi Allah’tan rahmet dilemek değil, derhâl gereğini yapmak. Bu gereği de nedir biliyor musunuz? Ben depremin ilk gününden beri sahadayım arkadaşlar ve tecrübemle insanlara dokunmaya çalıştım, enkaz altında kurtarmaya çalıştım, ilk yardım faaliyetlerinde onların yaralarını sarmaya çalıştım ama oralarda en çok hissettiğim duygu neydi biliyor musunuz? Utanma duygusuydu, utanma! Ben bir muhalefet milletvekiliyim, her yerde başım aşağı düştü, utandım yurttaşlarımızdan. Peki, siz utanıyor musunuz arkadaşlar? Bakın, size söyleyeyim, utanma duygunuz yoksa hiçbir şeyiniz yoktur; böyle bir noktada önce utanmanız gerekir ve yurttaşlarımızdan özür dilemeniz gerekir, özür! Ama siz ne yapıyorsunuz? Yurttaşlarımızı azarlıyorsunuz, tehdit ediyorsunuz, dayanışma faaliyetlerini durdurmaya çalışıyorsunuz.

 

Değerli arkadaşlar, titreyip kendinize gelmenizi istiyorum. Bak, bu dünyanın hesabından korkmuyorsanız öbür dünyanın hesabından korkun, vebali büyük bunun ama biz öbür dünyaya bırakmayacağız, bu dünyada bunun hesabını göreceğiz. Neden? Çünkü cezasız kalan suçlar tekrarlar. Osmanlı Meclis-i Mebusanında bile aynı depremlerle ilgili görüşmeler yapılmış, biliyor musunuz? Güvence altına almak için bu ülkede de yapıldı, Türkiye Cumhuriyeti devletinde, Meclisinde bunlar yapıldı ama gerekleri yerine getirilmedi arkadaşlar.

 

Bir yurttaş kamu yönetiminden ne bekler? Can güvenliğini güvence altına almasını bekler, değil mi? Deprem güvenli şehirlerde, deprem güvenli evlerde yaşatmasını bekler, değil mi? Ya, yirmi dört yıl geçti 1999 depreminden. Ne yaptınız arkadaşlar? Ne yaptınız? Ne yaptığınızı söyleyeyim: Rant çarkını daha hızlı döndürdünüz. Gözünüz paradan başka bir şey görmüyor. İnsan yaşamını esas almıyorsunuz, parayı esas alıyorsunuz, rantı esas alıyorsunuz. Batsın o rant düzeniniz! Batsın o rant düzeniniz! O rant düzeninizin, rant çarkının altında çocuklarımız, bebekler, kadınlar, gençler kaldı, yaşamlar kaldı, hayalet şehirler kaldı. İnsanlarımızı kaybettik, şehirlerimizi kaybettik, hikâyemizi kaybettik, insanlığımızı kaybettik. Şimdi bu insanlığımızı geri kazanmak için ne yapacağız değerli arkadaşlar? Ne yapacağız?

 

Bakın, imar affını getirdiniz buraya, değil mi? O Mehmet Özhaseki’nin yatacak yeri yok, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin. Getirdi buraya imar affını. Neymiş? “Biz imarı affedeceğiz, gelen kaynakla da şehirlerimizi depreme güvenli hâle getireceğiz.” Değil mi? Nerede o Mehmet Özhaseki? Sokağa çıkabiliyor mu, insan içine çıkabiliyor mu? Çıkamaz. Çünkü dedik ki: “Bu katil bir düzenlemedir arkadaşlar, yapmayın etmeyin, tabut evlere yurttaşlarımızı mahkûm etmeyin.” AKP buna destek verdi değerli arkadaşlar. Maalesef HDP dışında diğer siyasi partiler de buna “evet” dediler ve seçim öncesi oyu düşündüler çünkü. Biz “hayır” dedik. Niçin? Çünkü biz yaşamı esas alıyoruz.

 

Öfkeli yurttaşlarımız “hükûmet istifa” diyor değil mi? Siz bu sesleri kısmaya çalışıyorsunuz. Ya, demokratik bir ülkede böyle 50 bin kişi ölmüşken “Hükûmet istifa!” demekten daha meşru ne vardır be? Demokratik bir ülkede değil 50 bin, 50 kişi ölse o ülkede ne hükûmet kalır ne bakan kalır ne AFAD Başkanı kalır; hepsi istifa eder ve görevden alınır, hatta Japonya’da harakiri yapıyorlar be. Biz sizden harakiri yapmanızı da beklemiyoruz, istifa edin diyoruz; bu işi bilen, ehil insanlar görev başına gelsin, yaraları sarsın diyoruz.

 

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum çıkmış “Binalar yapacağız, İstanbul’a binalar yapacağız” diyor. Yıllardır bakanlık bütçesinde önerge veriyoruz, Sayın Bakan, bütçenizde kaynak yok şehirleri depreme güvenli hâle getirmek için, 5 kuruş kaynak yok; her yıl 50 milyar, 100 milyar kaynak koyalım diyoruz. Bu kaynakla da şehirlerimizi depreme güvenli hâle getirelim dedik. Ne yaptı Bakan? Reddetti. AKP ve MHP bu önergelerimizi reddetti. Bugüne kadar 2 trilyon liralık önerge vermişiz; bugünkü değerle o 2 trilyon lira olsaydı yüz binlerce yurttaşımızı kurtarabilirdik, 50 bin yurttaşımız ölmezdi, şehirlerimiz depreme güvenli hâle gelirdi ama bu önergelerimizi reddettiniz değerli arkadaşlar. Hâlâ utanmıyor Murat Kurum boyum boyum gezmeye, istifa etmiyor; büyük bir vebaldir bu.

 

Değerli arkadaşlar, bakın, depremden sonra hadi şehirleri hazırlamadınız. Bir hekimden siz ne beklersiniz? Koruyucu hekimlik beklersiniz değil mi? Bir insan kanser olduktan sonra hekim yakalamış, neye yarar? Bir insan kalp krizi geçirdikten sonra hekim onu yakalamış, neye yarar? Önce yakalamasını beklersiniz, kalbinize anjiyo yapmasını beklersiniz. İşte, biz bunu yapamadık. Bunu yapamadığımız gibi afet planını da devreye sokamadık. Niye? Çünkü afet planı yoktu bu iktidarın be, yoktu. Bir afet planı yoktu. Ne yapacağını bilmiyordu. Kırk sekiz saat, yetmiş iki saat insanlar enkaz altında inim inim inlediler. Arkadaşlar, ben deprem kurtarma konusunda uzmanım. İlk on iki saat içinde enkaz altındakilerin yüzde 90’ı ölür, geri kalanlar mucizedir. 1 kişi, 3 kişi mucizeyle kurtarıldı, on binler öldü. Afet planı olsaydı yurttaşlarımız kurtarılabilirdi ama afet planınız yoktu. Çadırların nereye gideceği belli değildi, hatta çadırlar da yoktu çünkü çalmışsınız, yemişsiniz, çadır paralarını yemişsiniz. Yetmedi, Sayın Cumhurbaşkanı “Ülkeyi bir şirket gibi yönetmek istiyorum.” dedi, değil mi? Öyle demedi mi tek adam rejimine geçerken? “Şirket gibi yöneteceğim.” dedi. Ama “Devlette şirket gibi yönetmek olmaz. Şirketlerde kâr esastır, devlette kamu yararı, yurttaş yararı esastır.” dedik, dinlemedi. Kızılay Başkanı bundan ne anlamış? Şirket gibi yönetecek ya, kâr esas. 5 bin liraya çadırı mal ettim, üç gün bekletirsem 25 bin liraya kadar çıkar diye düşünmüş o alçak. Açıkça söylüyorum: Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en büyük alçaklıklardan biridir. Üç gün o çadırları bekletmek alçaklıktır. Adıyaman’da eksi 15 derecede titredi yurttaşlarımız ya. Nerede Adıyaman milletvekilleri? Eksi 15 derecede titredi yurttaşlarımız Hatay’da, Maraş’ta, Adıyaman’da. Ve o alçak üç gün o çadırları bekletiyor, 5 binlik çadırı 25 bin liraya satarım diye. Bu, alçaklığın şahikasıdır arkadaşlar. Ve hâlâ utanmadan o kişi görevde duruyor ve hâlâ Cumhurbaşkanı o kişiyi görevden almıyor. Böyle bir şeyi siz nasıl kabul ediyorsunuz, nasıl vicdanlarınıza sığdırıyorsunuz değerli arkadaşlar? Ve bunu da unutmayın, bunun mutlaka hesabı sorulacaktır. Niçin hesabını soracağız? Bir daha olmasın diye.

 

Arkadaşlar “Yaraları sarmalıyız.” diyoruz, değil mi? Nasıl saracağız bu yaraları, nasıl saracağız? Yurttaşlarımızı enkaz altından kurtaramadık, çadırlarını kuramadık. Şimdi ne yapmamız lazım arkadaşlar? Bakın, ne oldu? Ben Malatyalıyım ya. Malatya’da arkadaşlarımız yeniden enkaz altında kaldı dün. Niye? Eşyalarını kurtarmak için. Hatay’da enkaz altında kaldı. Şunu diyemiyor musunuz be vicdansızlar, “Eşyanız, malınız, mülkünüz bizim güvencemizde. O ağır hasar levreğe girmeyin.” diyemiyor musunuz be? Bunu niçin diyemiyoruz arkadaşlar? Yurttaşlar enkaz altından bir buzdolabı, bir çamaşır makinesi kurtarmak için ağır hasarlı binalara giriyorlar. Utanmıyor musunuz be? Ben utanıyorum. Niye sokuyorsunuz o yurttaşlarımızı o evlere? Bırakın, girmesinler “O eşyanız bizim güvencemizde, biz size sağlayacağız.” deyin. Niye diyemiyorsunuz arkadaşlar?

 

Bakın, artçı depremler oluyor. Sayın Cumhurbaşkanının yöntemi ne? Bütün müteahhitleri toplamış “Sen 5 bin ev yapacaksın, sen 20 bin ev yapacaksın.” diyor. Niye? Güç gösterisi yapacak, seçim öncesi güç gösterisi yapacak. Bakın, ben inşaattan da anlarım; artçı deprem olurken inşaat yapılmaz. Niye? Beton sallanır ve o betonun özelliği gider. Artçı depremler üçüncü aydan sonra hafifler yani temellerin ancak üçüncü aydan sonra atılma olasılığı doğar. Jeolojik araştırmalar yapmalıyız; bir daha yurttaşlarımız deprem altında kalmasın diye jeolojik araştırmalar yapıp artçı depremlerinden sonra binaları başlatmamız lazım. Ama gün var mı? Yok. “Mayısta seçim yapacağım, martta temel atmam lazım.” Niye? “Güç gösterisi yapacağım.” Yapmayın arkadaşlar, bu rant çarkı yurttaşlarımızı öldürdü. Şimdi yapmamız gereken bu: Bir üst kurul kurmak yani TMMOB gibi, mimar mühendisler odası, Şehir Plancıları Odası gibi sivil toplum kuruluşlarını, meslek örgütlerini bir araya getirmeliyiz ve şehir nereye yapılır, nasıl yapılır, kültürüyle, tarihiyle nasıl barışık hâle gelir birlikte planlamamız lazım, yerel yönetimlerle birlikte planlamamız lazım ama merkezden Sayın Cumhurbaşkanı ferman yazıyor, bunları kabul etmeyin değerli arkadaşlar.

 

Başka, OHAL ilan etti değil mi? Meclisi kapattı üç hafta, ekonomik ve sosyal tedbirler için OHAL ilan etti değil mi? Ne tedbir aldı biliyor musunuz Sayın Cumhurbaşkanı arkadaşlar? Depremde işsiz kalan yurttaşlarımıza aylık 3.972 TL vermeyi reva gördü. Bu vicdansızlığa Meclis sessiz mi kalacak arkadaşlar? Aylık 3.972 lira, ne oldu? O yurttaş Mersin’e göç etti. Git Mersin’e -Rıdvan Turan söylesin- 10 bin liranın altında ev var mı? Yok. Evine eşya koyacak, ne yapıyor? Yıkık binasına gitmeye çalışıyor. O yurttaşlarımıza 3.972 lirayı reva görüyor Cumhurbaşkanı. Meclis ne yapacak arkadaşlar, Meclis? İşte, depremde yaraları saracak yasaları çıkarmak zorundayız. Değerli arkadaşlar, çünkü bunlar bizlerin sorumluluğu, bunlar bizim yurttaşlarımız. Bakın, size söyleyeyim, bütün kamu kaynaklarını seferber etmeliyiz ama bu noktada tercihler değişmeli. O lüks Mercedeslerinizden vazgeçeceksiniz, saraylarınızdan vazgeçeceksiniz, kamu kaynaklarını yandaşlarınıza aktarmaktan vazgeçeceksiniz, kamu kaynaklarını savaş politikalarına, aşırı güvenlikçi politikalara aktarmaktan vazgeçeceksiniz. Böyle en az 1 trilyon liralık tasarruf elde ederiz. Bu 1 trilyon lirayla depremzedenin yarasını sarabiliriz ama yetmez, bir trilyon daha lazım; ülkemizi deprem güvenli bir ülke yapmak için 1 trilyon daha lazım kısa vadede. İstanbul’u, Bingöl’ü, Hakkâri’yi yeni depreme hazırlamalıyız, bunun için de bir deprem bütçesi yapmalıyız. Bak, Meclis üç hafta kapalı kaldı, belki üç hafta sonra kapanacak. Hepinize önerim, bir deprem bütçesi yapalım arkadaşlar; bütçeden israfa giden kaynakları keselim ve yurttaşlarımızın yarasını saralım, şehirlerimizi depreme güvenli şehirler hâline getirelim.

 

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı kira desteği olarak 3 bin lira verecekmiş; Allah Allah ya, 3 bin liraya kulübe var mı memlekette ya, kulübe var mı, kulübe kulübe. Buna bu Meclis sessiz mi kalacak; saraydaki halktan kopmuş, halkın hâlini bilmiyor, peki, milletin vekilleri de mi halkın hâline anlamıyor arkadaşlar? Bakın, enkaz altında kalan yurttaşın güvenidir, bunu unutmayın. Enkaz altında kalan güvendir, bu güveni tekrar yerine getirmeliyiz. Yaşam hakkını esas alacak şekilde güvenilir şehirler yapmalıyız değerli arkadaşlar.

 

Bakın, değerli arkadaşlar, EYT’yi çıkarıyoruz değil mi, EYT yasasını. EYT’liler uzun bir mücadele verdiler ve uzun mücadele sonucunda bugün başarıya ulaşacaklar ama buruk bir başarı. Niye, biliyor musunuz? Adıyaman’da bir baba -diyeyim 75-80 yaşında- evladı enkaz altında bekliyordu ve sonra ölü olarak çıkarıldı, dedi ki: “Evladım EYT yasasını göremeden öldü.” Bunu bu kulaklar duydu arkadaşlar. Binlerce EYT’li enkaz altında kaldı, EYT’liler de buruk bir şekilde sevinecekler hatta sevinemeyecekler. Niye? Binlerce EYT’li de bu depremde hayatını kaybetti değerli arkadaşlar. Çok ironik bir şey daha söyleyeceğim. Deprem 6 Şubat 2023 tarihinde oldu değil mi, yirmi iki gün önce? Yirmi iki gün sonra biz yasayı görüşüyoruz. 17 Ağustos 1999 depreminden tam yirmi iki gün sonra da Meclis bu mezarlıkta emeklilik yasasını görüşmüştü yani 17 Ağustos depreminden yirmi iki gün sonra. Aynı bugün olduğu gibi 8 Eylül 1999’da EYT çıkmıştı yani yurttaşlarımız EYT’li olmuştu. Bir deprem felaketinden bir deprem felaketine geldik ve mahvettiğimiz, mezarda emekli ettiğimiz yurttaşlarımızın yarasını sarmaya çalışıyoruz. Peki -size sorarım- şimdi deseniz ki bugün yurttaşlarımızla ilgili bir düzenlemede: “Bugün başvurmak zorunda Maraşlı, Hataylı, Adıyamanlı.” Ne olur, başvurabilir mi yurttaşımız? Siz söyleyin, başvurabilir mi evi yıkılmış, çadırda kalmış? O günlere gidelim, o gün Kocaeli’de, Sakarya’da, İstanbul’da olan yurttaşlarımıza da diyorsunuz ki: O gün başvurmadın sen, işe girişini yapmadın, ben seni EYT’li saymıyorum diyorsunuz. Bunun için Komisyonda dedik ki: Gelin, en azından 17 Ağustos 1999 depremi nedeniyle bu işin miladını 31 Aralık 1999 yapalım dedik, AKP ve MHP bunu reddetti. Bütün EYT’lilere şikâyet ediyorum değerli arkadaşlar. Başka neyi şikâyet ediyorum? EYT’lilerin talebi neydi? 8 Eylül 1999 tarihi öncesindeki kazanılmış hakkımız neyse onu istiyoruz dediler. Neydi kazanılmış hak? Kadınlarda yirmi, erkekler yirmi beş yıl sigortalılık ve 5000 prim ödeme gün sayısı. Şimdi bu yasayla ne oluyor? 5975 güne kadar prim ödeme gün sayısı oluyor yani emeklilikte yaşa takılanlar, emeklilikte prime takılan hâline geliyor değerli arkadaşlar. Bunu da düzelmesi için AKP ve MHP’ye önerdik, AKP ve MHP bunu reddetti; EYT’lilere şikâyet ediyorum. Başka neyi şikâyet ediyorum? Stajyer ve çırakların işe girişlerini işe giriş olarak saymıyor bu düzenleme. Bu, MHP’nin seçim bildirgesinde olmasına rağmen -ki MHP’nin seçim bildirgesinde var- biz önergemizi verdik “Stajyer ve çırakların işe girişi işe giriş sayılsın, o tarih esas alınsın.” dedik, AKP ve MHP bunu yine reddetti; EYT’lilere bunu da şikâyet ediyorum değerli arkadaşlar. Başka neyi söyledik? 8 Eylül 99 öncesi 3600 günle kısmi emeklilik hakkı vardı; bununla ilgili de önerge verdik, AKP ve MHP bunu da reddetti.

 

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yaparsa Cumhur İttifakı yapar.

 

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Siz konuşursunuz Cumhur İttifakı yapar.

 

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, size söylüyorum: Bunu AKP ve MHP yapmadı ya değerli EYT’liler, üç vakte kadar seçim olacak ama iki ay ama üç ay sonra seçim olacak, biz bu iktidarı değiştireceğiz ve stajyer ve çırakların işe girişini esas alacağız, 5000 prim günü ödeme sayısına düşüreceğiz ve 3600 kısmi prim ödeme gün sayısıyla kısmi emekliliği sağlayacağız ve işe ilk giriş tarihini de 31 Aralık 1999 yapacağız deprem gerekçesiyle.

 

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Onu da biz yapacağız.

 

GARO PAYLAN (Devamla) – Size söyleyeyim, aynı şeyi, benim söylediğim şeyleri Çalışma Bakanı Vedat Bilgin de söylemişti ama Sayın Vedat Bilgin hâlâ, bugüne kadar istifa etmedi. “8 Eylül 1999 öncesi şartlar neyse o.” dedi; maalesef memleketimizde istifa gibi onurlu bir müesseseyi kullanan kimse yok. Ne deprem bölgelerinde telefonları çalıştırmayan Adil Karaismailoğlu istifa etti ne depremzedeye elektrik sağlayamayan Enerji Bakanı Fatih Bey istifa etti ne de AFAD’ı batıran Süleyman Soylu istifa etti. Elbette EYT’yle ilgili talebini ortaya koyup bunun arkasında duramayan Çalışma Bakanı da istifa etmeyecek değerli arkadaşlar.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

 

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben, son olarak, yeniden, yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum ama yeniden çağrı yapıyorum tüm Meclise: Bakın, Meclisin son haftalarındayız. Hepimiz şapkayı önümüze koyup bir daha böyle afetlerin yaşanmayacağı düzenlemeler yapmalıyız ve yaraları hep beraber sarmalıyız. OHAL düzenlemesi ve sarayın vicdanına bu işi bırakırsanız saray bu işi böyle batırdığı gibi yeniden batırır. Hiç kimse unutmasın; 1 milyon konutu 1 trilyon lira kaynak olmadan kimse yapamaz. Sayın Cumhurbaşkanının da böyle bir kaynağı yok, aynı İzmir depreminde olduğu gibi yurttaşlarımıza vaatte bulunuyor ama bu vaadin yerine gelebilmesi için bir akla ihtiyaç var, bilime ihtiyaç var; iki, kaynağa ihtiyaç var. Bu açıdan, hepimizi kamu kaynaklarını deprem yaralarını sarmak için seferber etmeye çağırıyorum.

 

Saygılar sunarım.

 

BAŞKAN – Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.33

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

 

Açılma Saati: 19.54

 

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

 

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)

 

—–0—–

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

 

405 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Tokat Milletvekili Özlem Zengin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç; Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Ankara Milletvekili Mustafa Destici ile 207 Milletvekilinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4914) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 405) (Devam)

 

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

 

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba.

 

Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

 

CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Depremden hayatını kaybedenlere de Allah’tan rahmet diliyorum. Depremde ailelerini, çocuklarını, anne babalarını, hatta tüm yakınları kaybedenlerin de Allah sabrını artırsın dileklerimi iletmek istiyorum. Yine bu depremde yıllarca alın teri dökerek birikimleriyle aldıkları evlerini kaybedenlere geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Ekmek teknelerini, iş yerlerini, araçlarını, hayvanlarını, kayısısını, tütününü, mısırını, arpasını, yani ekmeklerini kaybedenlerin de geçmiş olsun demek istiyorum.

 

Değerli arkadaşlar, ben buradan destek olan bütün yurttaşlarımıza; Edirne’den, Kırklareli’nden, İzmir’den, Erzurum’dan, Ardahan’dan, Kars’tan Türkiye’nin her yerinden deprem bölgesine destek olanlara da buradan şükranlarımı, minnetlerimi sunuyorum. Ben, depremin ilk saatten itibaren Malatya’da kimi zaman enkaz altında kalan insanların çığlıklarını duydum, kimi zaman kapanan yollarla ilgili köylülerin yanında oldum. Buradan ifade edeyim değerli arkadaşlar, hayat normalleşinceye kadar da Malatya’da hemşehrilerimle birlikte olmaya devam edeceğim.

 

Değerli arkadaşlar, tabii, bugün EYT düzenlemesi olmasaydı bugün Mecliste olmazdım, geçtiğimiz gece EYT düzenlemesi Meclise gelince burada olmam gerektiğini düşündüm. Çünkü en başta depremde enkaz altında kalıp ölen arkadaşların bir sürü çoluk çocuğuna sözüm olduğunu, vicdan borcum olduğunu söylemek istiyorum, EYT’lilere de tabii ki sözümüz var.

 

Değerli milletvekilleri, depremde ölen EYT’li insanların emekli maaşları hak sahiplerine derhâl ve hızlı bir şekilde bağlanmalıdır, EYT’li olup eksik prim olan depremde hayatını kaybedenlerin eksik primlerini de devlet karşılamalıdır. Aynı şekilde iş yeri yıkılan, zarar gören esnafın da EYT prim eksiklerini devlet karşılamalı ve hemen aylık bağlamalıdır. Eğer illerin boşalmasını istemiyorsak, eğer yaşam normalleşsin diyorsak zarar gören iş yerlerine uzun vadeli faizsiz kredi verilmeli ve iş yerleri hızlıca esnafa verilmelidir.

 

Değerli arkadaşlar, EYT sorunu 17 Ağustos deprem felaketinin ardından ortaya çıkmıştı. Cumhurbaşkanının “Seçim kaybetsem bile yokum.” dediği EYT’liler yıllarca mağdur edildi. Kaybetme korkusu sarınca EYT gündeme geldi. Tabii ki burada EYT’nin gelmesini demokrasiye borçlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Başta muhalefet partileri -ki en çok Cumhuriyet Halk Partisi- ve bağımsız, sivil, AKP’ye bağlı olmayan EYT derneklerinin de büyük mücadelesi olduğunu hep beraber görüyoruz. Eğer onlar Maltepe Meydanı’nda ya da Türkiye’nin çeşitli yerlerinde mitingler yapmasaydı, “Edirne’den Kars’a, Jüpiter’den Mars’a” diye sloganlar atmasaydı bugün bu meseleyi konuşmuyor olacaktık.

 

Bu düzenlemedeki eksiklere bakınca, bu düzenlemenin eksik olduğunu ve enkaz altında kaldığını görmekteyiz. Bu teklifte 5975 gün primine takılanlar, çıraklık ve staja takılanlar, BAĞ-KUR tesciline takılanlar, 9000 güne takılanlar, kısmî emekliliğe takılanlar, depreme takılanlar olduğunu görüyoruz. Değerli arkadaşlar, bir günle on yedi yıl fazla çalışmaya mahkûm edilenlerin sorunları bu teklifle çözülmedi, çözülmeyecek, EYT sorunu enkaz altında kalmaya devam edecek.

 

Enkaz altında kalan bu yasada neler yok, şimdi bir bakalım: Son dakikada ortaya çıkan 5975 gün sorunu… İlk önce Çalışma Bakanı Vedat Bilgin’in EYT düzenlemesiyle ilgili Komisyonda yaptığı konuşmayı tekrar hatırlatmak istiyorum. “Prime takılanlar olmayacak çünkü o günkü 8 Eylül 1999 öncesi prim şartını değiştirmiyoruz yani EYT’de 99 öncesi ve 5000 gün prim şartını değiştirmiyoruz.” dedi. Bu, Sayın Bakan’ın ifadeleri ama getirilen yasaya baktığımız zaman kademeli prim koşulu getirildi. İnsanlar AKP’ye güvenip 5000 günde emekli olmayı hayal ederken 5000 ile 5975 gün arasında değişen prim şartına takıldılar. İnsanlar iktidara güvendiler 5000 güne borçlandılar -görmüşsünüzdür internette- telefonlarını sattılar, arabalarını sattılar eksik primlerini ödeyerek emekli olmaya çalıştılar ama maalesef getirilen yasayla tam 975 gün yani iki yıl yedi ay insanlar emekli olamayacak. Bir de depremde evlerini kaybeden, ailelerini kaybeden, iş yerlerini kaybedenler var; yeni bir prim şartını getirmek hele bu deprem ortamında vicdansızlıktır, haksızlıktır değerli arkadaşlar.

 

Bir başka sorun, staj ve çıraklık mağdurları. Staj ve çıraklık yapanlar bir dönem deyim yerindeyse ucuz iş gücü olarak kullanıldılar ama bugün staj ve çıraklık yapanlar bu haktan mahrum ediliyorlar, bu insanlara “Sen emekli olamazsın.” diyorlar. Değerli arkadaşlar, arkadaşlarımız da gündeme getiriyor, çırak ve stajyerlerin de mutlaka bu kapsama alınması gerektiğini buradan bir kez daha ifade ediyoruz.

 

Bir diğer kangren olmuş sorun, BAĞ-KUR tescili mağdurları değerli arkadaşlar. Vergi levhası, esnaf odası kaydı olan ama BAĞ-KUR kaydı açılmamış olan esnafın 2008 öncesi tescil tarihini düzeltmesi ve borçlanma hakkının verilmesi gerekli ama duymadınız, on binlerce esnaf bugün burada bu mağduriyetin giderilmesini bekliyor. Diyorlar ki: “Hep devleti, milleti sömüren yandaş iş adamları, çeteler için düzenleme yapılıyor, onlar için af getiriliyor ama maalesef fakir fukara esnafın sesi duyulmuyor.” Ben buradan da o fakir fukara, hakları yenilen esnafa da bir çağrı yapmak istiyorum: Bugün deprem ortamında sizin sesinizi duymayanların sandık geldiğinde siz de sesini duymayın.

 

Değerli arkadaşlar, bir başka sorun 9000 gün eşitsizliği. Biliyorsunuz, 4/A’lı yani eski deyimiyle sigortalı bir EYT’li 5000 günde emekli olurken BAĞ-KUR’lu birisi 9000 günde emekli olabiliyor ve bir ucube ki 9000 gün prim yatırmasına rağmen daha az emekli maaşı alıyor. Değerli arkadaşlar, neredeyse 2 katı, on bir yıl daha fazla çalışması, prim yatırması gerekiyor. Bu insanlara da bir kereye mahsus borçlanma hakkının getirilmesini talep ediyoruz.

 

Bir başka sorun yaş haddinden emeklilik. “Yaş haddinden emeklilik” dediğimiz kısmi emeklilik, SSK’lılar için on beş yıl, 3600 günde emekli olunuyordu. Emekli olma koşulu 99 öncesinde kadınlarda 50, erkeklerde 55 iken; 99’da kadınlar 58, erkekler 60’a çıkarılmıştı. 99 öncesi EYT kapsamında olması gereken bu insanlar da düzenlemede yok.

 

Bir diğer sorun aylık bağlama oranları. Değerli arkadaşlar, 2002’de en düşük SSK emekli aylığı asgari ücretin 1,39 katıydı, en düşük memur maaşı asgari ücretin 2,04 katıydı. Eğer SSK emekliliği buna göre olsaydı SSK emekli aylığı 11.823 lira olacaktı, bugün 5.500 lira; en düşük memur emekli aylığı ise 17.352 lira olacaktı, bugün 6.925 lira. Maalesef, 2000 yılı sonrası yapılan düzenlemelerle aylık bağlama oranlarının yüzde 70-75’ten yüzde 30 seviyelerine düşmesi, 2008 yılında AKP tarafından yapılan düzenlemeyle büyüme oranları yüzde 100 dikkate alınmışken bu değişiklikle yüzde 30’a düştü. Ayrıca emeklilerin intibak, sağlık giderlerinde katkı payı sorunları da devam ediyor. Toplumun herhâlde en mağdur kesimi olmaya devam ediyorlar. Maalesef doğal gazı açamayan, kombiyi açamayan emeklilerin çokluğunu görmekteyiz.

 

Değerli arkadaşlar, şimdi, depreme gelmek istiyorum, buradan sözümün başında söylemek istiyorum. Depremde görevini yapması gerekenler görevlerini yapmadılar ancak görevi olmayanlar, üzerine vazife olmayanlar da -hakkını teslim etmek lazım- görevlerini yaptılar. Türkiye’nin dört bir yanından belediyeler, STK’ler, milletimiz üzerine düşeni fazlasıyla yapmaya çalıştılar. Van’dan Edirne’ye, Giresun’dan Tokat’a, Tunceli’den Çorum’a, İzmir’den Ardahan’a kadar herkese teşekkür ediyorum.

 

Değerli arkadaşlar, ben de depremi duyar duymaz bakanlarla birlikte özel bir uçağa binerek Malatya’ya ulaştım, saat 10.00 gibi Malatya’daydım. Malatya’yı biraz anlatmak istiyorum. Buradan söyleyeyim, Malatyalıların da serzenişi: Tabii ki çok büyük bir deprem -Adıyaman, Maraş, Hatay, Gaziantep- ama Malatya’nın da merkezinin maalesef yüzde 60’ı yıkılmış durumda. Malatyalılar, Malatya’nın biraz gölgede kaldığını, kamuoyunda deprem olmamış gibi bir havanın estirildiğini söylüyor. Bu serzenişi de size ifade etmek istiyorum.

 

Değerli arkadaşlar, hemen iner inmez -saat 9.30-10.00 arası- Malatya’daki en prestijli konutlardan, eski SSK hastanesinin karşısındaki Hayat Sitesi’ne gittim. Buradan bir kez daha rahmetle anıyorum, Kadın Kolları Başkanımız Güllü Tuncer ve Doktor Ekrem Tuncer’in bulunduğu enkaz alanına gittik, orada çalışmaları biraz inceledik; ardından bizim meşhur “İnönü Caddesi” dediğimiz, Türkiye’nin en uzun caddelerinden biri sayılan İnönü Caddesi’ndeki enkazları geze geze Valiliğe ulaştık. Şimdi, değerli arkadaşlar, oraya gittik oradaki yetkililere, komutanlara arama kurtarma çalışmalarının yeterli olmadığını, sahada askerin olmadığını söyledim ve sahadan o yalvarışları aynı şekilde, yalvarır şekilde oradaki komutanlara ifade ettim. Maalesef örneğin 2’nci Ordunun karşısında 89 kişinin öldüğü Hakimbey Apartmanı’nda birkaç asker dışında maalesef üzülerek söylemek isterim ki sahada askeri göremedik. Ardından asker gelir diye tekrar döndük Hayat Sitesi’nin önüne gittik. Hayat Sitesi’nin önünde beklerken arama kurtarma ve itfaiyenin sayesinde enkazdan bir kişiyi canlı çıkardık. Bir yirmi saniye geçti, 5 bloklu Hayat Sitesinin 2 bloku hemen biz oradayken çöktü; biz, Hekimhan Belediye Başkanımız ile İl Başkanımızla yirmi saniyeyle falan kurtulduk.

 

Değerli arkadaşlar, sonra oradan çıktık. İsim de vereyim, Feyzullah Taşkınsoy İlköğretim Okulunun önünde bir enkaz var, birkaç genç gördüm, bir insan enkazın üzerinde yatıyor. Ne yapıyorsun dedim, “Öldü.” dediler. Elinde demir testere ama sapı yok, eli kanamış o gencin -bunların hiçbiri resmî değil- kadın bağırıyor “Kurtarın, elinizi ayağınızı öpeyim, kurtarın!” diyor, sıkışan o kadını demir testereyle kurtarmaya çalışıyorlar. Yanımızdan geçen itfaiyeyi durdurmaya çalışıyoruz, ambulansı durdurmaya çalışıyoruz; 4 kişi o çocuğu kurtarmaya çalışıyor. Ardından benim de evimin bulunduğu Zaviye Mahallesi Arslanlar Sitesi’nin önüne gittim. Bir baba bir aşağı bir yukarı koşarak haykırarak bağırıyor. Geldi, yakamı tuttu “Kurtar kızımı.” dedi. Ne yapabilirim ben? Ne yapabilirim? Gittim, enkazın altında bağırdım. “Gizem, Gizem, Gizem” diye bağırdım. Gizem sesimi duydu. Vali Bey’i aradım “Lütfen, size yalvarıyorum, Gizem’i kurtarın.” dedim. Gizem şükürler olsun oradan kurtarıldı.

 

Değerli arkadaşlar, 2 büyük depremi aynı gün yaşayan Malatya’da 2’nci depremle maalesef bizim beldelerimiz, ilçelerimiz yok oldu; Doğanşehir ilçesi diye bir ilçe yok artık. Bugün, o Büyükşehir Yasası’nı getirenlere de seslenmek istiyorum. O Büyükşehir Yasası’nı getirenler enkazın altında kaldı. Bizim belde belediyelerimiz vardı. Örneğin, 1927’de belde olan Polat beldesi vardı. Değerli arkadaşlar, koca Polat beldesinde 1 tane iş makinesi yok, belediyenin 1 tane iş makinesi yok. İnsanlar kendi imkânlarıyla, kendi tırnaklarıyla o cesetlerini çıkararak kendi imkânlarıyla gömmeye çalıştılar. Kurucaova da Erkenek de öyle Ören de öyle. Ören’e -sevgili Ulaş Karasu burada- Ulaş Karasu’yla gittik, muhtara geçmiş olsun dedik, bizim yönetici Veli Sarıgül ve eşinin de evinin yıkıldığını öğrendik; gidip Veli ağabeye bir geçmiş olsun diyelim dedik, “Gitmeyin.” dediler. Niye? “Veli ağabey ve eşi öldü.” dediler. Arabanın içinde diyorsunuz, “Gömecek yer bulamadık, kimse gelmiyor, arabanın içinde bekliyor.” dediler.

 

Yine, 2 kişi yaşayan bir eve akşam 3 kişi misafir olmaya gidiyor, birinci depremden kaçıyorlar; 5 kişi ölüyor, 2 kişiyi tanıyorlar -Örenli- 3 misafiri tanıyan yok, cesetler yolda yatıyor.

 

Yine, değerli arkadaşlar, bir asker arkadaşımın, Gözeneli Cumali’nin ve benim daha önce danışmanlığımı da yapan sevgili Avukat Hüseyin Can Güner’in teyzesinin bulunduğu -Haluk Hocam bilir- Sivas Caddesi’ne gittik, -yeminle söylüyorum- Sivas Caddesi’nde, Cumali ne yapıyorsun, çocuklar nerede dedim, “Çocuklar kamyonun arkasında.” dedi. Gidip bir geçmiş olsun diyelim dedim, “Gitme.” dedi. Niye dedim, “Çocuklarım öldü.” dedi. Niye bekliyorsun dedim, “Cenaze aracı yok.” dedi. Neyse, Malatya Mezarlıklar Dairesi Başkanını aradık, sağ olsun, cenaze aracını gönderdi aldı. Hüseyin orada beklemeye devam ediyor annesiyle, günlerce bekledi; biz kadın kolları başkanımızın bulunduğu enkaza her gün gidiyoruz, ailesiyle bekliyoruz. Değerli arkadaşlar, bunu Allah kimseye yaşatmasın. Bakın ilk üç gün insanlar kurtulurlar diye umut ettiler ama dördüncü, beşinci günden sonra önce bütün çıksınlar diye, sonra kopmadan çıksınlar diye insanlar dua etti. Şimdi, burada hiç kimse konuşmasın “Arama kurtarma yeterliydi, efendim, AFAD vardı, asker vardı.” diyorsanız vallahi yalan söylüyorsunuz, vallahi billahi yalan söylüyorsunuz. Her şeyin üzerine yemin ediyorum, bakın her şeyin, ölmüş annemin üzerine yemin ediyorum, ne asker vardı –yine Malatya şanslıydı- ne AFAD vardı; gittim Adıyaman’ı gördüm, gittim Erkenek’i gördüm değerli arkadaşlar, insanlar kendi imkânlarıyla çıkarmış. Şimdi ben size söyleyeyim, bakın, diyorlar ya “Asker çıkmadı.” Niye? Kimisi diyor ki: “Soylu çıkarmadı.” Kimisi diyor ki: “Akar çıkarmadı.” Kimisi diyor ki: “Askerî vesayet olmasın, asker gözükmesin diye çıkarılmadı.” Kimisi “Erdoğan’ın darbe paranoyasından dolayı çıkmadı.” diyor. Kim çıkarmadıysa Allah onların bin türlü belasını versin. Ya, böyle şey olur mu, enkaz…

 

Bakın, dün ben Malatya’daydım, bir deprem yaşadık, 20’nin üzerinde bina yıkıldı, hemen enkazlara gittik değerli arkadaşlar, arama kurtarmanın hızlı olmasının ne anlama geldiğini orada gördük. Bir baba ve kızı evlerinden kızın çeyizini almaya gidiyorlar, bina o sırada çöküyor. Arama kurtarma geldi, baba ve kızı sağ çıktı. Yine bir başka yerde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının orada 1 kişi sağ çıktı. Zaviye Mahallesi’nde 1 kişi enkazdan sağ çıktı. Niye? Çünkü arama kurtarma zamanında yapılmıştı. Maalesef bugün kayıtlı can kaybı 45 bin ama ben bu rakama inanmıyorum çünkü insanlar ölülerini kokmasın diye kaydedilmeden mezara gömdü. Bir şeyi daha ifade edeyim: Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda askerlerimiz şehit oldu, kefenleyerek gömüldüler, Çanakkale Savaşı’nda askerlerimiz öldü kefenleyerek gömüldüler. Değerli arkadaşlar, depremde ölenlere kefen bulamadık. Depremde ölenler kefensiz gömüldüler değerli arkadaşlar, battaniyeyle gömüldüler gözümle gördüm.

 

ALİ ŞEKER (İstanbul)- Perdeyle gömüldüler.

 

VELİ AĞBABA (Devamla) – Kefen bulunamadı, perdeyle gömüldüler, toplu gömüldüler. Maalesef, Kurtuluş Savaşı’nda, Çanakkale Savaşı’nda bile kefenle gömdüğümüz, yıkadığımız insanları depremde ayakkabılarıyla gömdük, ayakkabılarıyla. İnsanların -isim de vereyim, Topraktepe köyünde- cesetlerinin kurt saldırısına uğradığını gördük değerli arkadaşlar. Hiç kimse iddia etmesin, hiç kimse “Biz arama kurtarmayı iyi yaptık; şöyle yaptık, böyle yaptık.” diye söylemesin.

 

Değerli arkadaşlar, bakın, asker o kadar önemli ki… Diyor ki Akar: “Biz 7.200 askerimizi soktuk sahaya.” Malatya, 2’nci Ordunun merkezi -hadi 40 bini sağda, solda- 80 bin asker var. Bir karşılaştırma için utanarak söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin göndermiş olduğu araç sayısı 6.400, AK PARTİ’li belediyeler de muhtemelen o kadar göndermiştir; eder 12.800. Ya, bir bu rakama bak, bir de Türk Silahlı Kuvvetlerinin gönderdiği askere bak. Hâlâ -ey Hulusi Akar, ey Hulusi Akar- algı yaratmak için “Asker gönderdim.” diyor; vallahi yalan, billahi yalan, yalan! Ne askeri! Bakın, o asker ki hepimizin askeri. Gördük, enkaz çalışmasında 3’üncü gün, 4’üncü gün gördük, Ankara’dan gelen, Van’dan gelen askerleri gördük; Allah onlardan razı olsun, ayaklarına taş değmesin. Kendilerini riske atarak o askerler insanları çıkarmaya çalıştılar ama maalesef hâlâ algı yaratmak için… Ne yapmışlar? İyi yapmışlar. Ne yapıyorlar? Twitter’ı yasaklıyorlar. Ne yapıyorlar? Algı yaratıyorlar. Bu enkazda kaldınız.

 

Allah’ın sopası yok, Allah’ın sopası yok; ne diyorlardı 99 depreminden sonra: “Depreme ulaşamadı devlet.” Allah, Ecevit’e rahmet etsin; Ecevit’in ahı tutuyor. Ecevit, 99 depremi olduğunda -şahittir Engin Özkoç, Grup Başkan Vekilimiz- öğleyin Valiliğin önünde basın açıklaması yaptı; Erdoğan üç gün gidemedi bölgeye. Şimdi diyorlar ki: “Üç gün çadır veremediniz.” Yaşadıklarımı anlatıyorum, bugün 23’üncü gün.

 

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hâlâ çadır yok, hâlâ mesaj geliyor.

 

VELİ AĞBABA (Devamla) – Dün 22’inci gündü, yaşadığım bir olayı anlatayım, Yeşiltepe Mahallesi; Avcılar ilçe örgütü 100 tane çadır kurdu oraya, çadırdan dolayı kavga çıktı arkadaşlar; çadırdan dolayı kavga çıktı, insanlar birbirlerini dövdü taşlı sopalı. Niye? Diyorlar ki: “Gidin muhtardan alın.” Muhtar nereden alacak çadırı? Kaymakama gidiyor, yok; valiye gidiyor, yok; AFAD’a gidiyor, yok. Bin hanelik yere 50 tane çadır vermiş, çadır yok. Bakın, buradan söylüyorum, telefonlara bakamıyorum; Malatyalılar da duysun beni, telefonlarıma bakamıyorum: Vallahi billahi bizde de çadır yok. Çadır bulamıyoruz; el öpüyoruz, ayak öpüyoruz çadır bulamıyoruz. 23’üncü gün, hâlâ “Çadır, çadır, çadır, çadır.” diyoruz; yok çadır, yok. Konteynerden vazgeçtik, konteynerden vazgeçtik.

 

Değerli arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim: Malatya Kızılay’ın konteyner üretim merkezi; 580 dönümlük eski vagon onarım fabrikasında konteyner üretiyorlar. Gittim ziyarete, gittim. Ne yapıyorsunuz? Sayın Grup Başkan Vekilleri, bir ODTÜ mezunu makine mühendisi, nitelikli bir arkadaşa benziyor, “Ne kadar konteyner üretiyorsun?” dedim, günlük 20 tane. 20 tane, 580 dönümlük arazide günlük 20 tane konteyner üretiliyor arkadaşlar. Bakın, çadır yok. Çadır niye yok? Diyorlar ki: “Suriye’ye gönderdi.” “Suriye’ye gönderdi.” diyorlar, konteyner Suriye’de. Peki, buradaki fakir fukara ölsün mü, donsun mu? Donsun mu arkadaşlar? Vallahi billahi zenginin de çadırı yok, fakirin de çadırı yok.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

 

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bir başka şey söyleyeyim arkadaşlar, yine yeminle söylüyorum: Bakın, su içmemenin ne olduğunu bilir misiniz? Yemin ediyorum kar suyu eritip insanlar iki gün boyunca kar suyu içtiler. Ekmeğin olmaması ne demek bilir misiniz? Allah Ankara Büyükşehir Belediyesinden razı olsun -yine Ulaş Karasu şahit- 100 bin ekmek getirdik, 80 binini Büyükşehir Belediyesine verdik, 20 binini biz dağıttık. 8-10 milyonluk araca binenlerin ekmek istediğini düşünün, 8-10 milyonluk araca binenlerin su istediğini düşünün. Yine, imdadımıza Tunceli yetişti, Elâzığ yetişti, Arapgir yetişti, Arguvan yetişti, Hekimhan yetişti; oradaki fırınları açtık, millete ekmek dağıttık. Değerli arkadaşlar, bu, planlanmayacak bir şey mi? Planlanmayacak bir şey mi? Bir ekmek fırını… Elâzığ’ı düşünemediniz mi? Ne bileyim, Bingöl’ü düşünemediniz mi? Ne bileyim, Bitlis’i düşünemediniz mi? Maalesef, büyük bir koordinasyonsuzlukla karşı karşıyayız.

 

Değerli arkadaşlar…

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

VELİ AĞBABA (Devamla) – Başkanım…

 

BAŞKAN – Selamlamak için buyurun.

 

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, burada atıyorsunuz, Kızılaya atıyorsunuz, AFAD’a atıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, “AKUT” denilen bir kurum vardı, AKUT; duydunuz mu? İlk kez 99’da duyduk. 600-700 AKUT görevlisi vardı, herkes hayran hayran izliyordu, dünyanın her yerine ilk onlar gidiyordu. Sonra başındaki zatın yani Nasuh Mahruki’nin siyasi görüşlerini beğenmediğiniz için AKUT’a el koydunuz, AKUT da 500-600 kişiyle çalıştı.

 

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu doğru değil ama.

 

VELİ AĞBABA (Devamla) – Doğru, aynen doğru.

 

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yanlış konuşuyorsunuz.

 

VELİ AĞBABA (Devamla) – Nasuh Mahruki’ye “Ya istifa et ya da buraya kayyum atayacağız.” dediniz; net doğru.

 

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Veli Bey…

 

VELİ AĞBABA (Devamla) – Net doğru, net doğru.

 

Değerli arkadaşlar, ülke vasıfsızlığa, liyakatsizliğe teslim edilmiş durumda. Ya, elinizi vicdanınıza koyun; çadır yok, konteyner yok, adam ortada geziyor. Niye? Siyasi yakınınız ya da başka bir yakınlık. Onur varsa, şeref varsa istifa eder. Bir kişi istifa etti mi?

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağbaba.

 

VELİ AĞBABA (Devamla) – Kızılay Başkanına bak, hâlâ ortada geziyor ya, hâlâ ortada geziyor; insanlar çadırsız, insanlar hâlâ donuyor! Yazıklar olsun size! (CHP sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden Çankırı Milletvekili Sayın Muhammet Emin Akbaşoğlu.

 

Buyurun Akbaşoğlu.

 

AK PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.

 

405 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’mizin geneli üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi ve ekranları başında bizleri izleyen bütün vatandaşlarımızı hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.

 

Sözlerimin başında, tarihin kaydettiği en büyük deprem afetlerinden bir tanesi olan ve 11 ilimizi etkileyen, gerçekten hepimizin yüreğini yakan, büyük yıkımlara sebebiyet veren depremde vefat eden bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum; bütün yaralı kardeşlerimize, vatandaşlarımıza acil şifalar niyaz ediyorum; buradaki bütün vatandaşlarımızın ve aziz milletimizin başı sağ olsun diyorum. İnşallah, millet ve devlet kaynaşmasını depremin ilk anından itibaren göstermek suretiyle bu acıyı, bu yaraları sarmaya hakikaten, hep birlikte, hep beraber gayret gösterdik. Bu çerçevede, depremin ilk anından itibaren arama kurtarma ve devamında bütün yaraları sarmaya dönük, bakanlıklarımıza, kamu kurum ve kuruluşlarımıza, belediyelerimize, tüm sivil toplum kuruluşlarımıza, bu noktada, yurt dışından yardım çağrısına uyarak gelip burada her türlü desteği veren bütün kurum ve kuruluşlara, dost ve kardeş ülkelere yüce Meclisin çatısı altından teşekkürlerimi ifade ediyorum.

 

Tabii, bu konuda, şundan herkes emin olsun ki inşallah, bu yaraları hep birlikte saracağız çünkü milletimiz büyük bir millettir, devletimiz büyük bir devlettir. Bu konuda, Sayın Cumhurbaşkanımızın riyasetinde bugüne kadar verdiğimiz sözleri nasıl yerine getirdiysek, daha önce Van depreminde, İzmir depreminde, Adıyaman depreminde, birçok afet ve felakette hep beraber nasıl yaraları sararak onardıysak inşallah, bu durumda da bütün sözlerimizi yerine getireceğiz ve bir yıl içerisinde bütün hak sahiplerinin hakkını gözetmek suretiyle 11 ilimizi büyük bir oranda demografik yapısına, yerel mimarisine göre yeniden ihya ve inşa edeceğiz; bu konuda hiç kimsenin endişesi, şüphesi olmasın. Bilimsel çalışmalarla, yapılan zemin etütleriyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın koordinasyonunda TOKİ marifetiyle bugüne kadar ülkemizde nasıl 1 milyon 200 bin konutu vatandaşlarımıza teslim ettiysek, deprem gören illerimizde vatandaşlarımızın yuvalarına kavuşmasına vesile olduysak inşallah, bu süreç içerisinde mutlaka bunu da gerçekleştireceğiz ve sıcak yuvalarına güzel insanlarımızı hep beraber kavuşturacağız.

 

Bu çerçevede, şunu ifade edeyim: Bugün önemli bir gün, gerçekten bugüne kadar verdiğimiz sözleri nasıl yerine getirdiysek bir sözümüzü daha yerine getirmenin kanun teklifi üzerinde hep beraber görüşüyoruz. 2021 yılı Aralık ayında 2022 yılı bütçesini görüşürken buradan yüce Meclisin huzurunda 5 adım atacağımızı ilan etmiştik ve demiştik ki: Önce asgari ücretle ilgili düzenlemeyi yapacağız, ardından memur ve emeklilerle ilgili düzenlemeyi gerçekleştireceğiz, daha sonra üçüncü adım olarak 3600 ek göstergeyi yasalaştıracağız, dördüncü adım olarak da 500 bine yakın sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesini inşallah temin edeceğiz ve bir sıralama ve süreç yönetimi olarak da beşinci adım olarak da inşallah EYT’li kardeşlerimizin talepleri doğrultusunda bu düzenlemeleri yasal hâle getireceğiz. 2021 Aralık ayı bütçe görüşmeleri, 2022 yılı bütçe görüşmeleri yapıldığı esnada Meclis tutanaklarında bunlar mevcut. Sonuç itibarıyla, 4’ünü bu süreç içerisinde yasalaştırdık, yerine getirdik; ilgili kararları aldık, yasa gerektirenleri yasayla düzenledik. Şimdi de işte Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiş olan EYT teklifimizi şu anda Genel Kurulda hep beraber görüşüyoruz.

 

İnşallah bu EYT teklifimizle ilgili kısaca size, yüce Meclise bir bilgi vermek istiyorum. Biz bu Aralık 2021’deki açıklamaları yapınca EYT platformları, dernekleri, federasyonu temsil eden bazı yetkili arkadaşlarımız Şubat 2022 itibarıyla bizleri ziyarete geldiler, gerek Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili arkadaşlarımızı gerekse bizi Cumhur İttifakı olarak ziyaret ettiler. Bu konuyla ilgili düşüncelerini, kanaatlerini bizlerle paylaştılar ve bu çerçevede bize birçok konu başlığını tabii ki zikrettiler, bununla beraber ifade ettikleri en önemli konulardan bir tanesi 1999 yılında yürürlüğe giren yeni yasayla beraber sigortalılık süresi, prim gün sayısı ve yaş şartını taşıma durumunda emekli olunabileceğini, bununla beraber 1999 yılında 8/9/1999 yılından önce sisteme girenlerle ilgili bir yaş şartı söz konusu olmadığını, bununla beraber 2022 Şubat ayı itibarıyla yürürlükteki mevzuata göre 5000 ila 5975 gün prim gün sayısını doldurdukları hâlde, çalışma süresini doldurdukları hâlde maalesef yaş şartını doldurmadıkları için evde beklediklerini, yaşlarını doldurmak için bekleyen birçok insanın bulunduğunu… “Bu münasebetle adı üzerinde olan emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili bu yaş şartı evet, AK PARTİ’den önce düzenlenmiş bir durumdur bu, buna siz sebebiyet vermemiştiniz. Bununla beraber bu düzenlemeyi sizden bekliyoruz, siz bunu yapabilirsiniz.” şeklindeki yaklaşımlarına da muhatap olduk. Bu çerçevede görüşmelerimiz yıl içerisinde de 4, 5 ayrı zaman dilimi içerisinde, 2022 yılı içerisinde gerçekleşti. Bu çerçevede tabii ki stajla ilgili bazı talepleri gündeme getirenler oldu. Biz de kendilerine bunun ayrı bir başlık olduğunu, ayrıca ele alınması hususunu ifade etmiştik.

 

Bununla beraber, sizlere, ekran başında bizleri izleyen bütün vatandaşlarımıza ve EYT’li kardeşlerimize açıklıkla ifade etmek isterim ki şöyle bir cümle kuruluyor bazen: “AK PARTİ ve Cumhur İttifakı’nın getirmiş olduğu ve şu an görüştüğümüz yasa teklifiyle sanki bir kademeli geçiş teklifi sunuluyor.” Bu, doğru değil. Dolayısıyla bunu izah etmek ve kamuoyuyla paylaşmak, yüce Meclisle paylaşmak istiyorum. 1999 yılı 8 Eylülden önce ve 8 Eylülden sonra olmak üzere iki farklı hukuki statü getiriyor. Yani 9 Eylül 1999’dan önce yaş şartı yok. Bununla beraber, 9 Eylül 1999’la beraber 99’dan bugüne kadar yürürlükte olan mevzuat aynı mevzuattır, 99’daki mevzuat bugüne kadar geçerli bir mevzuattır ve o mevzuatta da emekli olabilmek için üç şart aranmaktadır. Bunlardan birincisi sigortalılık süresini doldurmak, ikincisi 5000 ila 5975 gün arasında işe başlama tarihi itibariyle değişkenlik arz eden bir kademeli pirim günü sayısını doldurmak, üçüncü şart olarak da değerli arkadaşlar, yaş şartını doldurmak. Dolayısıyla üç şart yerine geldiğinde emekli olabilme hakkı elde edilebiliyor. Biz bu konuda AK PARTİ iktidarlarından önce mevcut bulunan üç şarttan bir şartı, yaş şartını tamamen ortadan kaldırıyoruz ve bugün itibarıyla 1999’dan itibaren şu ana değin yürürlükte olan mevzuata göre, kanunlara göre çalışma süresini, sigortalılık süresini ve tabi olduğu prim gün sayısını dolduran ve 1999’dan önce sigortalılık başlangıcını başlatabilen bütün çalışanlarımıza yaş şartı aranmaksızın emekli olma hakkı getiriyoruz. Dolayısıyla işin doğrusu, özü ve esası tam da budur, bunun dışındaki değerlendirmeler hakikati asla ve kata ifade etmemektedir.

 

Dolayısıyla bir kez daha altını çiziyorum ki biz, bugün getirdiğimiz ve üzerinde görüşmelerini yaptığımız EYT yasasıyla 3 hususa düzenleme getiriyoruz. Bir tanesi; yaş şartını kaldırarak -yaklaşık 5 milyon insanımızın- yaşa takılmadan çalışma süresini, sigortalılık süresini ve 5.000 ila 5.975 gün prim gün sayısını, 1999’dan itibaren devam eden bu prim gün sayısını dolduran kişilerin hepsi 2023 yılı içerisinde de 2023 yılı sonrasında da yaş şartına bağlı olmaksızın emekli olabilecek; bunlar yaklaşık 5 milyon çalışanımızı ifade ediyor. 2023 yılı içerisinde ise yaklaşık 2 milyon 250 bin vatandaşımız bu konuda emekli olabilme hakkını elde etmiş olacak. Dolayısıyla gerçekten çok önemli bir reformdur. Bu, AK PARTİ’nin, Cumhur İttifakı’nın verdiği sözü pandemiye rağmen, enerji krizine rağmen, depreme rağmen, her şeye rağmen nasıl yerine getirdiğinin, “Yaparsa AK PARTİ yapar, yaparsa Cumhur İttifakı yapar.” sözünün nasıl ete kemiğe büründüğünün bir hakikat olduğunun tescilidir. Bu çerçevede, biz, bütün verdiğimiz sözleri yerine getirmenin bugün bir örneğini de hep beraber yaşamış oluyoruz. İnşallah, bu konuda bir problem söz konusu olmayacak ve herhangi bir ilave şart geçirmeden, var olan 3 şarttan 1 şartı ortadan kaldırmak suretiyle, bu noktada, 2023 yılı içerisinde 2 milyon 250 bin değerli çalışanımız emekli olmaya hak kazanabilecek. Ben şimdiden bu kardeşlerimiz için hayırlı olsun diyorum.

 

Bununla beraber, 1 milyona yakın taşerondan kadroya geçirdiğimiz çalışanlarımız var. Bu çalışanlarımızla ilgili de zorunlu emeklilik söz konusuydu, efendim, zorunlu olarak emekliliğe ayrılmaları söz konusuydu. Ancak biz bu konuda gerek bakanlıklarda gerek belediyelerde, il özel idarelerinde ve bunlara bağlı şirketlerde çalışan, taşerondan kadroya geçen bütün çalışanlarımızın emekliliği hak ettiklerinde ister emekli olabilmeleri isterse çalışmaya devam edebilmeleri imkânını bu düzenlemeyle getiriyoruz.

 

Üçüncü olarak da bütün özel şirketlerde, özel kesimde, özel teşebbüste emekliliği hak eden çalışanlarımızın aynı iş yerinde emekli olduktan sonra da çalışabilmelerine imkân tanıyoruz ve bu manada işverenlere, iş yerlerine de yüzde 5’lik bir sosyal güvenlik destek primi vermeyi düzenliyoruz. Bu çerçevede, kişi başına, çalışan başına o iş yerine 500 lira ile 3.753 lira arasında değişen bir desteği -bu iş yerlerine çalışan başına- vererek bu şekilde yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve cari fazlaya dayalı millî ekonomik büyüme modelimizle beraber kesintisiz bir şekilde bu çalışma hayatının verimli, kalifiye insanlarımızla da devam etmesine imkân tanıyoruz. Dolayısıyla bu çerçevede, hakikaten önemli bir reforma imza atıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın 2022 yılı sonunda -ortaya koymuş olduğu- kabine sonrasında ortaya koyduğu bu iradenin, sağlam iradenin kanun teklifine dönüştürülmek suretiyle yüce Meclise gelmesine biz hep beraber vesile olduk. Bu çerçevede, başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, Cumhur İttifakı’nın çok değerli Milliyetçi Hareket Partisi, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanlarına, bütün milletvekillerimize, Komisyonda destek veren bütün milletvekillerimize, burada, Genel Kurulda bütün partilerimizin bütün milletvekillerine, destek verecek olan bütün herkese ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Tabii ki bu konuda ne demişsek onu yaptık, yaptığımızı söylüyoruz; söz verdiysek, vadettiysek mutlaka yerine getirdik, getiriyoruz ve bu yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatı olarak milletimizin hafızasındadır, milletimizin bilgisi dâhilindedir.

 

Dolayısıyla, deprem bölgesindeki bütün vatandaşlarımıza tekrar büyük geçmiş olsun diyorum. İnşallah, bundan sonraki aşamalarda da bu noktadaki bütün yaraları saracağımıza ve Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde bir yıl içerisinde bütün bu 11 şehrimizi imar ve ihya edeceğimize olan inancımı sizlerle paylaşıyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

 

BAŞKAN – Gruplar adına söz talepleri karşılanmıştır.

 

Şimdi şahıslar adına ilk söz Muğla Milletvekili Sayın Süleyman Girgin’e aittir.

 

Buyurun Sayın Girgin.

 

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

Binlerce yurttaşımızı yitirdiğimiz, binlercesinin yaralı olarak tedavi gördüğü, kentlerimizde taş üstünde taşın kalmadığı acı bir deprem sürecini hep beraber yaşıyoruz. Yurttaşlarımızla birlikte binlerce canlıyı da yitirdik. Ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Aç, susuz, uykusuz günlerce enkazı elleriyle kaldırarak hiç tanımadıkları canlar için binlerce insanımızı göçük altından kurtaran yerli, yabancı kurtarma ekiplerine, madencilere, gönüllülere minnettarız.

 

Değerli milletvekilleri, insan ne söyler şimdi bu on binlerce önlenebilir ölümün ardından? Yaşama hakkı da gömülme hakkı da yok edilen on binlerin ardından insan ne söyler şimdi? Annesiz babasız kalan çocuklar için, çocukları ardından ağlayan anne babalar için insan ne söyler şimdi? En insani ihtiyaçlarını karşılayamayan milyonlarca evsiz için, salgınla, hastalıkla, yoksullukla yüz yüze kalan milyonlar için insan ne söyler şimdi? Toplu mezara dönüşen şehirlerde enkaz başında çaresizce yakınlarını bekleyenlere toplu konut müjdelenirken insan ne söyler şimdi? Yas bile tutamayan, acılarını yaşamaları bile mümkün olmayanlar için insan ne söyler şimdi? Boğazımızda bir yumru gibi takılı duran acımızla şunu haykırıyoruz: Sadece binalar çökmedi, piyasacılık çöktü; arsızlık, hırsızlık, bencillik düzeni çöktü; kibir çöktü “Ben bilirim.” çöktü, çok bilmişlik çöktü; tek adam rejimi çöktü. Kamuculuğun yerini piyasacılık aldığı için, bilimin yerini kadercilik aldığı için, devletin yerini şirket aldığı için, planın yerini idareimaslahat aldığı için, liyakatin yerini kayırmacılık aldığı için, erdemin yerini kurnazlık aldığı için, nezaketin yerini nobranlık aldığı için, iyiliğin yerini kötülük aldığı için yaşadık biz bu büyük felaketi. Tutunabildiğimiz tek umut dayanışmaydı; dayanışma ezilenlerin inceliğidir. Yeni doğum yapan anneler bebeğinin sütünü paylaştı annesiz kalan yavrularımızla; öğrenciler burslarını bölüştü, yollara düştü “Bir enkazda işe yararım.” diye; kentlere gelen depremzedelerimize eşya bulmak için dayanışmalar oluştu; “Bu ülke bizim, bu halk bizim.” diyen milyonlar, iktidarın acziyetine karşı bu ülkenin insanına sahip çıktı; hepiniz onurumuzsunuz.

 

Değerli milletvekilleri, yalnız başına acı değil yaşadığımız, acımızı katmerleyen bir de öfkemiz var. Türkiye Cumhuriyetini vatandaşlarına günlerce çadır dahi bulamayacak acziyete düşürenlere öfkeliyiz; yirmi yıldır ülkeyi depreme hazırlamayan iktidara öfkeliyiz; vergisini veren halkın devleti yanında göremediği için öfkeliyiz. Deprem milyonlarca yıldır oluyor ve olmaya da devam edecek. Depremi felakete dönüştüren bilimden, sosyal devletten uzaklaşan iktidarın rant odaklı politikalarıdır. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” diyen bir liderin çizdiği yoldan ayrılırsak doğa olayları bir felakete dönüşür, bunu en acı şekilde yaşadık. Bir deprem ülkesi olduğumuzu bilmemize rağmen neden depremler bizde bir faciaya dönüşüyor? Örneğin Japonya’da 9,1 şiddetinde deprem olurken can kaybı olmuyor da neden biz canlarımızı kaybediyoruz? Biliyoruz ki bilimin kılavuzluğunda ve kamucu bir yaklaşımla etkin önlemler alınsaydı bu depremler böylesine bir felakete dönüşmezdi. Şimdi çıkıp “asrın depremi” diyerek neden olduğunuz asrın cinayetinin, asrın ihanetinin üstünü örtemezsiniz. Halkımıza sözümüzdür: Fay hatları kadar tehlikeli bu siyasi rant faylarını temizleyeceğiz.

 

Değerli milletvekilleri, bu iktidar, pandemide 2 maskeyi dağıtamadı, orman yangınlarında yeterli uçak kaldıramadı, depremde çadır temin edemedi, insanları kefen bezi için feryat etmek zorunda bıraktı. Yirmi yıllık AKP iktidarının özeti: Sarayımız var, çadırımız yok; hâlâ yok!

 

İktidar koltuğundakiler, size söylüyorum: Hiç mi yüzünüz kızarmıyor? Sözde, uzaya gidecektiniz; depremzedelere çadır götüremediniz, çadır!

 

Değerli milletvekilleri, Sayın Erdoğan 2015 yılında ne demişti? “Ben, ülkenin anonim şirket gibi yönetilmesini istiyorum.” İşte bu anlayış Kızılay gibi bir kurumu anonim bir şirkete, ticarethaneye çevirdi. Halk “çadır” diye inlerken Kızılay, Ahbapa utanmadan satış yapıyormuş! Ey Kızılay, sen kimin çadırını satıyorsun? Kızılay Başkanı o çadırları evindeki çeyrek altınları bozdurarak mı yaptırmış da utanmadan satışı savunuyor? O çadırları vatandaşın vergileriyle yapmadınız mı?

 

Bir de Sayın Erdoğan çıkmış “İstediğimiz birkaç çalışmayı yapamadık, helallik istiyorum.” diyor. Senin görevlendirdiğin çadır ticareti yaparken helalliği istenenler donarak öldü, canlarını enkazda bıraktı Sayın Erdoğan.

 

Değerli milletvekilleri, “Tek adam rejiminde hızlı karar alacağız.” dediler, gördük ki tek adam korkusundan afette bile bir adım atılamıyor. Devlet kurumlarının tüm refleksleri törpülenmiş; bürokrasi, basiretini kaybetmiş; tek adamdan icazet almadan hiç kimse adım atmaya cesaret edemiyor. Bu kadar canımız göz göre göre gelen bir depremde yitirilmişse bunun sorumluluğu iktidarda değil de kimdedir? Bu sorumluluğu hatırlatınca küplere binip “Siyaset yapıyorsunuz.” demek en büyük aklama siyaseti değil midir? Hastaneden okullara, tüm bürokrasiye, hatta fare deliğine kadar siyaseti sokan siz değil misiniz? Tüm kurumların tek adamdan talimat almaksızın harekete geçme yetisinin olmaması nedeniyle tüm bir devlet organı felç edildi. Siyaset bacadan girince liyakat kapıdan çıktı.

 

Değerli milletvekilleri, eşi, çocuğu, kardeşi, ana-babası, enkaz altındayken “Yardım!” diye feryat eden insanlar bile konuşmalarını niçin “Ne yaparlarsa yapsınlar, isterlerse beni tutuklasınlar.” diye bitiriyor? Bunu lütfen sorgulayalım. İnsanlar gözyaşı içinde çaresizce tepkisini dile getirirken tutuklanacağını düşünebiliyor. İktidara soruyorum: Bu sizi utandırmıyor mu? Ey iktidar sahipleri! Ey tehdidi alışkanlık hâline getirenler! Halkın isyanı ilk seçimde sizi belirli bir süre oturttuğu o koltuklardan söküp atacak, tribünler bunu söylüyor, haykırıyor. Halkına parmak sallayanların sonu tarihin tozlu raflarıdır. O kof kibrinizden fışkıran öfkenin ardında yatanı biliyoruz. Beceriksizliğinizle yüzleşmenin öfkesini yaşıyorsunuz. Ağzınızdan küfürler dökülürken gözlerinizdeki korku da ele veriyor kendisini.

 

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sizin ağzınızda…

 

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Kaybedeceğiz diye korkudan ödünüz patlıyor, patlasın. Üniversiteleri kapatsanız da, statları boşaltsanız da, televizyonları karartsanız da, sosyal medyayı sustursanız da bir şey değişmeyecek; yolun sonu görünüyor, az kaldı.

 

Değerli milletvekilleri, EYT’lilerin örgütlü mücadelesi ve Genel Başkanımızın ısrarla dile getirmesi sonucu EYT teklifi nihayet Meclise geldi. Getirilen teklifte yaş şartı kalktı, kademeli prim şartı devam ediyor. Oysa Sayın Bakan “1999 öncesi haklar tamamen iade edilecek.” demişti. Teklifte 2000 sonrası için adil bir kademeli geçiş yok, emekliler için intibak yok, norm birliği yok, çırak ve stajın sigorta başlangıç tarihi sayılması yok, 1999 depremi mağdurları yok, emekli aylık bağlama oranlarının yükseltilmesi yok, aylıkların bağlanmasında refah payı verilmesi yok; kısacası, iktidarın arkasında mağdur bırakmadan bu işi çözme yetisi de yok.

 

Değerli milletvekilleri, demokratik, sosyal bir hukuk devletinde bir gün, bir ay veya birkaç yıl arayla bir hakka erişim on yedi yıl fark yaratamaz. 2000 sonrası için kademeli geçiş sistemi getirilmelidir.

 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

 

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

 

SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) – Aynı koşullarda prim yatırıp ve çalışıp farklı emekli aylığı alanlar arasındaki farklar giderilmeli ve intibak düzenlemesi mutlaka yapılmalıdır. Aylık bağlama oranları eski düzeylerine çekilmeli, emekli aylıklarının alt sınırı asgari ücret olmalı, emekli aylık artışlarında enflasyonun yanında, büyüme de mutlaka dikkate alınmalıdır; aksi hâlde, emekli yoksulluğunun büyümesi kaçınılmaz. EYT sorununun bütün emeklilik sistemini hakkaniyetli bir yapıya dönüştürecek şekilde çözümü ilk seçimden sonra Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında olacaktır.

 

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 

BAŞKAN – Şahıslar adına son konuşmacı Konya Milletvekili Sayın Halil Etyemez.

 

Buyurun Sayın Etyemez.

 

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Bitcoin kaç lira oldu? Haftalık kripto para değişim hareketleri neler?

HIZLI YORUM YAP