Denge denetleme ağından skandal Türkiye raporu: Denetimler kağıt üzerinde kaldı!

İstikrar ve İzleme Ağı Deprem Raporu: "İstikrar ve kontrol sisteminin Depremlerin kırılganlığına etkileri: Türkiye, Şili ve Japonya'ya örnekler" Denge denetleme ağından skandal Türkiye raporu: Denetimler kağıt üzerinde kaldı!

Deprem Türkiye'nin kaderi mi?

Japonya ve Şili bunu nasıl yaptı? 1999 depremlerinden sonra kaç önlem alındı? Felaketler liyakat, hesap verebilirlik, şeffaflık olmadan önlenebilir mi?   Değerli basın mensupları;   Denge ve denetim Ağı, "Depreme Karşı Kırılganlıkta denge ve denetim Sisteminin Etkisi: Türkiye, Şili ve Japonya örnekleri" başlıklı kapsamlı bir analiz raporu yayınladı. Yaşadığımız büyük yıkımın ardından depremleri "felaket" yapan etkenlerin incelendiği raporda, 1999'dan günümüze depremlerden sonra neler yapıldı, hangi önlemler alındı, kaç tanesi uygulanabildi? 24 Yıl öncesine kıyasla.   Japonya ve Şili mikroskop altındayken rapor, bu ülkelerin afetlere nasıl hazırlandığını, kurumların işlevselliğinin, hesap verebilirliğin ve şeffaflığın nasıl değerlendirildiğini inceliyor.

Parlamentonun 99 Raporu: "Üzücü bir tablo ortaya çıkıyor"

  İstikrar ve İzleme Ağı raporu, 1999 depremlerinden sonra kurulan TBMM Araştırma Komisyonu'nun somut önerilerini içeriyor: "Bu raporun bugün yaşadığımız felaketle ilgili somut kısmı incelenirse daha ciddi bir tablo ortaya çıkıyor.”   Bu önlemlerin bazılarının halen yürürlükte olduğunu ancak birçoğunun önemli değişikliklere uğradığını belirten raporda, 1999 depreminden sonraki önlemlerin mevcut durumu karşılaştırılıyor:   Özel iletişim vergisi de dahil olmak üzere bir dizi yeni vergi getirilmiştir. 20 Bilim insanı ve araştırmacıdan oluşan Ulusal Deprem Konseyi 2007 yılında feshedildi. İstanbul'da belirlenen toplanma alanlarının çoğu inşaata açılmıştır. İmar kanunlarında bir takım değişiklikler olmuştur. 1999 depreminden sonra binaların deprem güvenliği esasları ve denetim kuralları değiştirilmiştir. 2011, 2013 ve son olarak 2019 yıllarında inşaat denetiminde ciddi değişiklikler oldu.

VERGİLER NEREYE HARCANDI?

  Raporda ayrıca 2000-2022 yılları arasında 88 milyar TL toplu taşıma toplandığına da dikkat çekiliyor: "Bu vergilerin nereye harcandığı sorusu muhalefet partileri tarafından özellikle 1999 sonrası yaşanan depremlerden sonra sık sık gündeme getirildi ancak hükümet bu sorulara tatmin edici bir cevap vermedi. Sadece 2021'de bu vergilerle 31 bin yeni daire oluşturulabilir."  

"İNŞAAT DENETİMİ kağıt ÜZERİNDE KALIYOR"

  Ancak 2011 yılında Türkiye genelinde Yapı Denetimi Kanunu çıkarılarak "10 yıldır Türkiye genelinde yapı denetiminin uygulanması, bu süreçte deprem kuşağındaki bazı illerin mevcut kontrolün dışında beklediğini, böylece depreme dayanıklı (yani gözetimsiz) yapı stoğunun artırıldığını belirten raporda, "Türkiye genelinde yapı denetiminin uygulanması, bu süreçte deprem kuşağındaki bazı illerin mevcut kontrolün dışında beklediğini, böylece depreme dayanıklı (yani gözetimsiz) yapı stoğunun artırıldığını" belirten raporda, "Türkiye genelinde yapı denetiminin uygulanması, bu süreçte deprem kuşağındaki bazı illerin mevcut kontrolün dışında beklediğini, böylece depreme Türkiye" diyor.   Rapor, meslek odalarının bölge denetim sürecinden tamamen çıkarıldığını ve:   “Kanunun yürürlüğe girdiği andan itibaren 2019 yılına kadar denetim otoriteleri ile denetlenen yükleniciler arasında etkin kontrolü ortadan kaldıran bir yapı var. Birçok müteahhitlik şirketi de denetim şirketleri oluşturmuş ve bu süreç sonucunda yapı denetimi, denetçi ile denetçinin benzer olduğu kapalı devre bir sisteme dönüşmüştür.”   "Belediyelerin kendilerinin hesap verebilirliği ve şeffaflığı olmaması nedeniyle karlarını maksimize etmeye çalışan müteahhitler ve kurdukları veya vasıfsız inşaat denetim şirketleri ile inşaat denetim süreci büyük ölçüde kağıt üzerinde kaldı.”  

"AŞIRI MERKEZİLEŞMİŞ YAPI, RİSK DEĞERLENDİRMESİNİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGELDİR"

  Denge ve denetim Ağı raporuna göre, afete meyilli alanların dönüştürülmesi hakkında Kanun'un uygulanması da bir çok sorunu beraberinde getiriyor.:   "Bu sorunların başında risk alanlarının belirlenmesi geliyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçmeden önce risk alanını belirleme yetkisi Bakanlar Kurulu'na aitken, yeni sistem kapsamında bu yetki tamamen Cumhurbaşkanı'na devredildi. Risk değerlendirmesindeki bu son derece merkezi ve katılımcı yapıya, risk alanlarının etkin bir şekilde belirlenmesinin önündeki en büyük engel denir. Bu bağlamda İstanbul örneği bu sorunu somut olarak göstermektedir.”   "İstanbul Valiliği 2002 yılında 496 merkezi deprem toplanma alanı ve 562 alanı kaçış yolu olarak belirlemiştir. Bu alanların dörtte üçü imara açılırken, imara açılan alanlara toplu konut, rezidans ve alışveriş merkezleri inşa edildi. Bu sürecin sonunda 70 ila 100 deprem toplanma alanı kaldı ancak altyapıları hazır değildi.”  

"YASAYI İHLAL EDEN BİRÇOK BİNA YASALLAŞTIRILDI."

  1999 depreminden sonra çıkarılan imar afını da içeren raporda, afın inşaat denetimine ilişkin tüm mevzuatı büyük ölçüde işlevsiz hale getirdiği belirtiliyor:   "İmar affı nedeniyle yasayı ihlal eden birçok bina yasallaştırıldı. Meclis Soruşturma Komisyonu raporunda bölge affı uygulamasının kesinlikle terk edilmesi gerektiği anlaşılmıştır.”   “Af kapsamındaki binaların yapı denetim sürecinden geçmediği ve mevzuatı ihlal etmediği göz önüne alındığında, bu sürecin depremlerdeki kayıplara etkisi açıktır.”  

AFAD, "KONTROL FONKSİYONUNDA EROZYON"

  Denge ve denetim Ağı raporu, afet koordinasyonunda tek kurum haline gelen Afad'ın personel ve bütçe konularındaki yeterliliğine de işaret ediyor.:   "Afad'ın görev, yetki ve sorumlulukları net değil.; personelin yetki alanına uygun konuşlandırmaların yapılmaması; merkez ile taşra teşkilatı arasında iletişim ve koordinasyonun yetersiz olması; taşra teşkilatlarında sivil savunma hizmetlerinin bulunmaması, kurumun kendi raporlarına yansıyan ve yıldan yıla vurgulanan başlıca zayıflıklardır.”   "Afad'a 2022 yılında 11 milyar 867 milyon 417 bin TL ek bütçe ayrılırken, 2023 yılında %36 düşüşle kurumun bütçesi 8 milyar 75 milyon 405 bin TL oldu'.”   “Afad'ın bütçesindeki azalma, kurumun varlık devri yoluyla aktardığı pay, kurumun bu konudaki esaslar açısından oldukça tartışmalı atamaları mevzuatın denetim işlevinin aşınmasıyla yakından bağlantılı.”  

JAPONYA VE ŞİLİ BUNU NASIL YAPTI: KURUMLAR ARASI HESAP VEREBİLİRLİK

  Japonya ve Şili depremlere karşı savunmasızlığı nasıl etkili bir şekilde azalttı? "Demokrasi Türleri Endeksi" nin verilerini kullanan raporda, aşağıdaki tanımlar kullanılmıştır::   "Bu ülkeleri dengeleri ve kontrol sistemleri temelinde karşılaştırırsak, ülkelerin depremlere duydukları kızgınlık ile kurumlar arası hesap verebilirlik derecesi arasındaki fark ortaya çıkıyor.”   "Depremlere ve etkili önleyici tedbirlere karşı kırılganlığın azaltılmasının bir örneği olarak gösterilen Japonya ile bu alanda önemli adımlar atan Şili, 2006 yılından bu yana hesap verebilirlik açısından Türkiye'den önemli ölçüde farklıydı.”   "Şili ve Türkiye'yi başkanlık sistemlerinde yürütme organının gücü ve kontrol edilebilirliği ile karşılaştırırsak, Türkiye'deki yürütme organının diğer erkeklerle ilgili olarak çok güçlü ve kontrol edilemez hale geldiği ortaya çıkıyor.”   Başkanlık sistemiyle yönetilen Şili ile Türkiye arasındaki farkın özellikle 2015'ten sonra çarpıcı olduğunu belirten rapora göre, Şili ile Türkiye arasındaki mevzuatın kontrol işlevini göz önüne alırsak 2015'ten sonra Türkiye'de derin bir düşüş gözlenirken, Şili'de bu seviye korunuyor. İki ülke arasındaki siyasi yolsuzluk endeksine bakıldığında, Türkiye'nin Şili'ye kıyasla yolsuzlukta artış gösterdiği görülüyor.  

"DEPREMLERE KARŞI SAVUNMASIZLIK SİSTEMİK BİR SORUNDUR"

  Denge ve Denetim Ağı, Türkiye'nin afetlere karşı kırılganlığını azaltamamasının nedeninin kurumların işleyişinde "liyakat", "şeffaflık" ve "hesap verebilirlik" ilkelerinin uygulanmaması olduğunu vurgulamaktadır. Kuruluşların hizmet sağlamada verimli olmadıklarını tespit eden raporda şunlar belirtiliyor::   “Özellikle yeni hükümet sistemine geçişle birlikte dramatik bir bozulma yaşayan Türkiye'de denge ve kontrol sistemi alınan tedbirlerin uygulanmasında temel bir engel teşkil etmekte ve yeni tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanmasını önemli ölçüde engellemektedir. Bu bize somut olarak Türkiye'nin depremlere karşı kırılganlığının sistemik bir sorun olduğunu gösteriyor.”